Cumhuriyet’in 100. yılı denince 100’ünden düşen bin parça olanlar, “Türkiye’nin 100 Yılı” ya da “Büyük Filistin Mitingi” 100’süzlüğüyle onun aydınlık 100’ünü örtmeye çalışıyorlar; ama 100 yıl sonra tıpkı 100 yıl önceki gibi Cumhuriyet’in 100’ünü güldürebilecek olan azim ve kararlılık, Cumhuriyet’in kurucu değerlerini 100’ünün akıyla savunanlardadır!
Karl Marks’ın, belki de en çok bilinen ve yinelenen sözü, 1854’te yayımlanan Feuerbach Üzerine Tezler’de yer alıyor: “Filozoflar şimdiye kadar dünyayı yalnızca çeşitli biçimlerde yorumladılar, oysa asıl olan onu değiştirmektir.” Onun fikrî takipçilerinin çoğu; tam da eleştirdiği filozoflar gibi, bu cümlenin ‘dünyayı çeşitli biçimlerde yorumlama’ kısmına sıkı sıkıya bağlılar. Ne var ki durmadan yineledikleri ‘somut durumun somut tahlili’ni aşıp cümlenin temel yargısına, yani ‘onu değiştirme’ aşamasına bir türlü geçemiyorlar!
Öyle sanıyorum ki ülkemizde Cumhuriyetçi sol, Kemalist ve sosyalist cephede ‘dünyayı yorumlama’ya devam eden aydınlarımız, Marx’ın sözünü ettiği filozofların günümüzdeki en yakın örnekleri. Onların çoğu, ilk yirmi yılından sonra devrimci enerjisini yitirmeye başlamış, sonraki altmış yılında iyiden iyiye hırpalanmış ve son yirmi yılında giderek alenileşen bir karşı devrime maruz kalmış Cumhuriyet’in yüzüncü yılında hâlâ “somut durumun somut tahlilini” yapmaya devam ediyor! Bu “durum”un nasıl tersine çevrilebileceği, kaybedilen Cumhuriyet’in nasıl geri alınabileceği ve niteliklerinin nasıl güçlendirileceği gündemlerinde yer almıyor.
ODTÜ öğretim görevlisi Yıldırım Koç’un verilere ve olgulara dayanarak sosyalist niteliklerini tanımladığı (Atatürk ve Sosyalizm, Asya Şafak Yayınları, 2022) Türkiye Cumhuriyeti devletini Özallar ve Çillerler, Amerika destekli 12 Eylül darbesi marifetiyle yıktılar ve “son sosyalist devleti yıkma” muradına erdiler! Kalıntılarını süpürmekse AKP iktidarlarına kaldı. Cumhuriyet 100. yılını “Türkiye’nin Yüzyılı” perdesiyle örten AKP; “milliyetçi”, etnikçi ve şeriatçı koalisyon ortaklarıyla bu yıkımı “resmileştirmek” için yürürlükte olan anayasayı “sivilleştirme” arzusunun peşine takıldı. Daha kötüsüyse, karşı devrimin bu arzusunu gerçekleştirmesine yardım edebilecek “sağ” siyasileri, “sol” muhalif oylarla meclise taşıyan muhalefetin içler acısı hali.
Oysa bu yakıcı sorunu çok net çizgilerle çarpıcı bir biçimde betimleyen ve çözümün kaynağını dolandırmadan gösteren en politik metin Gençliğe Hitabe; milyonlarca ders kitabında, on binlerce okulun yüzbinlerce dersliğinin duvarında ve daha birçok kurum ve kuruluşun müstesna bir köşesinde dekoratif bir nesne olarak, anlama çabasından vazgeçilmiş bir Picasso tablosu gibi bulunduğu yeri süslemeye devam ediyor! Yine yeniden ilan edilmesi kaçınılmaz olan Cumhuriyet’in hangi sosyal, siyasal dinamiklerle kurulabileceğini yeterli bilimsel kesinlikle gösteren “Altı Ok” ise muhaliflerimizin elinde mutlu mesut günlerin bir hatıra imgesine dönüşmüş durumda!
Cumhuriyet’e sadece duygularıyla bağlı aydınların yaktıkları, koruma ve yüceltme temalı ağıtlar yüreklerimizi dağlamıyor değil; ama öyle anlaşılıyor ki bu, bir başına gidişi tersine çevirmeye, durumu değiştirmeye yetmiyor. Yetmiyor, çünkü karşı devrim korunacak, yüceltilecek olana çoktan el koydu; onu kurucu ilke ve hedeflerine ters bir yönde yeniden yapılandırdı. Şimdi halkçı, aydınlanmacı ve bağımsızlıkçı bir Cumhuriyet’i, Kemalist deneyimlerden de öğrenip yararlanarak bir daha ilan edip “yüz”ünü güldürmek gibi bir görev var önümüzde. Bu ise duygusal ve bireysel tepkiyi, bilimsel, kitlesel ve örgütlü bir mücadeleye dönüştürmekle olanaklı.
Marks’ın, 1848 Şubat Devrimi’yle Louis Bonaparte darbesi arasındaki dönemi incelediği “Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i” adlı eserinde, Hegel’e atıfla tarih yazımına ilişkin yine çok bilinen bir cümlesi var: “Hegel, bir yerde, şöyle bir gözlemde bulunur: ‘Bütün tarihsel büyük olaylar ve kişiler, hemen hemen iki kez yinelenir.’ Hegel eklemeyi unutmuş; ilkinde trajedi, ikincisinde komedi olarak!” Bu alıntı, yukarıda sözü edilen ağıtçılar içindir. Çünkü Cumhuriyet artık onlardaki hatırasıyla tekrar geri kazanılamaz; bir kez yıkıldıktan sonra ya bir “İslami Cemahiriye” olarak yeniden kurulacaktır ya da bir “Demokratik Halk Cumhuriyeti” olarak…
Teşekkürler usta, kalemine sağlık. Ellerin dert görmesin.
Eline sağlık, beynine sağlık Mustafa kardeş.