Türkçe ve Dillerin Eşitliği

TÜRK DİL BAYRAMI

 “Türkçenin kuralları, neredeyse bu dili icat edenlerin Türk olduğuna inanmayı zorlaştıracak kadar güçlü ve kesindir!” diyen oryantalistin bu sözleri karşısında sevinç çığlıkları atan “Türkçeci”lerimiz, Türklerin Türkçe ile aşağılanmış, hakarete uğramış olduğunu anlamayacak kadar dilden ve Türkçeden uzak değil midir?

Okumaya devam et “Türkçe ve Dillerin Eşitliği”

Halkçı, Aydınlanmacı Eğitim İhtiyacı

OKULLAR AÇILIRKEN

Türk eğitimcilerinin elinde eğitime dair bunca kuramsal birikim ve arkasında zengin bir deneyim varken Cumhuriyet Türkiye’sinde eğitim bir sorun olmaya devam edemez. Yarının büyük insanlığının uyumlu dünyasına katkıda bulunacak, insanın doğaya, topluma ve kendisine yabancılaşmasını engelleyecek halkçı, aydınlanmacı bir eğitimin hayata geçirilebilmesinin tek koşulu; onu uygulayacak gücü elde etmek, iktidar yapmaktır.

Okumaya devam et “Halkçı, Aydınlanmacı Eğitim İhtiyacı”

Dilin Görsel Formları

Atalarımız bülbül gibi şakımadan önce, olasıdır ki elleri ve bedenleriyle yaptıkları işaretlerle en temel anlamları, türlerinin diğer bireylerine iletebiliyorlardı. Daha sonra Ruby gibi işaret diliyle şarkı söylemek de mümkün oldu, işitme engelli babası gibi o şarkıyı dinlemek de! Bugünse konuşma ve yazmayı unutmuş görünüyoruz… Konumuz, İşaret Dilleri.

Okumaya devam et “Dilin Görsel Formları”

Sanatla Eşitlenmek

THE TANGO LESSON/TANGO DERSİ

Tango, aşktan ve arzudan çok, yalnızlığı, öfkeyi ve acıyı taşıyor içinde. Bütün umutsuzluğuna, kızgınlığına, asiliğine, yersiz yurtsuzluğuna karşın, derin bir uyumu ve izlenebilir bir ahengi yansıtıyor. Sally Potter, tam da tangoya özgü sinema ve dans, yönetmen ve dansçı, kadın ve erkek arasındaki ilişkide var olan bu gerilimli uyumu, sosyal sınıfların egemenlik mücadelesinin bir uzantısı olarak Tango Dersi’ne taşıyor.

Okumaya devam et “Sanatla Eşitlenmek”

Dublörün Başrole ‘Düşüş’ü

THE FALL/DÜŞÜŞ

Sinema sektörünün yok saydığı “dublör”ü başrole çıkaran “Düşüş”; sürreal bir metin olarak okunduğunda gerçekliğin Roy ile Alexandrian’nın hikâyesinde varlığını sürdürdüğünü görürüz. Hikâyenin, filmin ‘gerçek’ karakterlerinin umut, çaresizlik ve özlemlerinin fantastik birer izdüşümü olduğunu; hatta bu iz’düş’ümünün ‘düş’ten gerçeğe ‘düş’mekten başka bir şey olmadığını görmek de olanaklıdır!

Okumaya devam et “Dublörün Başrole ‘Düşüş’ü”

Dil İlişkileri ve İlişki Dilleri

Tarzanca dahil ilişki dillerinin, karma, kırık ve hatta bozuk da olsa tümü; sembolik hikâyedeki Tanrı’nın, anlaşamasınlar diye insanların karşısına çıkardığı dil engelini aşma mücadelesi; birlikte yaşama, özgür kalma ve anlam arama mücadelesinden başka bir şey değildir. Bu nedenle değerlidir…

Okumaya devam et “Dil İlişkileri ve İlişki Dilleri”

İngilizce Dil Savaşları

THE PROFESSOR AND THE MADMAN / DELİ VE DÂHİ

Filmi bir ana düşünceye bağlayacak olursak, Deli ve Dâhi’ye yansıyan dil savaşı Marks’ı doğrular niteliktedir; zira o “Bir kulübede saraydakinden farklı düşünülür.” der. Eklemek gerekir ki farklı düşünenin dili de farklılaşır! Bu farkın farkına varan İngiltere’nin dünkü aristokrasisi, bugünkü burjuvazisi hem egemenlik hem sınıf savaşında İngilizcenin kılıcını bilemiş kınından çekmiştir! Öyle anlaşılıyor ki sınıf savaşı, dilde de sürüyor!

Okumaya devam et “İngilizce Dil Savaşları”

Öğretmen, sadece öğretmen değildir!

THE GREAT DEBATERS / MUHTEŞEM MÜNAZARACILAR

Bu haftanın Sinemada Eğitim yazısı “Öğretmen Sadece Öğretmen Değildir!”i, aynı özel eğitim kurumunda, aynı sosyal duyarlıkların verdiği rahatsızlıkla 10 yıldan fazla birlikte çalıştığımız, ülkemizin Prof. Tolson’larından birine, sevgili branştaşım İzzet KORKMAZ’a ithaf ediyorum. Bizi erken terk ettin, seni bugün başka bir mekana uğurlarken, geride bıraktığın, sadece iyi bir öğretmenliğe değil, iyi bir dostluğa, iyi bir insanlığa da ait olan değerlerle övünüyoruz…

Okumaya devam et “Öğretmen, sadece öğretmen değildir!”

El Kapıları ve Tahterevalli

Bugünün devrimcileri, tıpkı yüzyıl öncesinin Kuvayı Milliyecileri gibi Nazım’ın dediğince “el kapıları”nı bir daha kapatmak ve “insanın insana kulluğunu” yok etmekle yükümlüdürler. Tabii ki 1920’lerle 2020’lerin dünya konjonktüründe ve ülke sosyolojisinde kimi nicel ve nitel değişikleri teslim etmek devrimciliğin doğası gereğidir. Bu nedenle Nazım’ın Kartallı Kazım’ının “kavgadan sonra da bahçıvan” kalmasını paranteze almayı reddediyoruz!

Okumaya devam et “El Kapıları ve Tahterevalli”