Bir Büyüme ve Yol Hikâyesi

Captain Fantastic

Okulu, eğitimi konuşmaya devam ediyoruz; malum eylüldeyiz. Ama aynı şeyleri okumaktan sıkıldıysanız, eğitimde, okulda farklı deneyimlerden söz edebiliriz: Başka okullar, alternatif pedagojiler, formel olmayan yaklaşımlar ya da Finlandiya örneğindeki gibi, okul dışı öğrenme mekânları… Matt Ross’un Captain Fantastic’inden başlayabiliriz.

FESÜPHANALLAH

AKP, Cumhuriyet aydınlanmasının temel dayanağı olan resmi, kamusal, pragmatik ve ilerlemeci eğitim dizgesini yıkıma götürmeden önce, Atatürk’ten, Cumhuriyetten ve bilimden yana “hafifletilmiş” öğretim programları kurgulamış; buna, olası itirazları önlemek için öğrencinin okula ve derslere motivasyonlarını artırmak amacıyla popüler sporcularımızı ve sanatçılarımızı da dahil etmişti! İşte bunlardan biri de Erkin Koray’dı.  

Erkin Koray’ı bilirsiniz. ‘Psychedelic’inden ‘hard’ına, ‘rock’ın birçok türünde özgün eserleriyle öne çıkmış, birçok türküyü yeniden düzenlemiş, elektrogitarın ustası, ünlü Anadolu rock sanatçımız. Diskografisinden Şaşkın’ı, Esterabim’i, Çöpçüler’i, Fesuphanallah’ı anımsamayan var mı? Müzik serüvenindeki çok renkliliği özel yaşamına da yansıyan sanatçımız, 1990’lı yıllardı sanırım, ‘Bu eğitim sistemi adam olmaz!’ deyip kızı Damla’yı okula göndermemiş ve eğitimini kendi olanaklarıyla evinde sağlamıştı. Bu protestosu başka birkaç ünlüyü daha etkilemişti.  İşe bakın ki, bu kez Erkin Koray müfredatta, ama Damla evdeydi! Fesüphanallah!

MÜESSES MAARİF NİZAMI                        

Captain Fantastic filminin Erkin Koray’ı çağrıştıran tek özelliği bu: ‘Maarifin müesses nizamı’ndan kopuş! O zamanlar büyük cesaret isteyen bu kopma, günümüzde artık eğitim bakanlarının ‘resmen’ teşvik edip hatta mekanizmalarını kurduğu bir marifete dönüşmüş durumda. Fütüristler de yakın gelecekte eğitimin sınıf, okul, kampus mekânlarından dijital mekânlara kayacağını söylüyorlar. Bizimkiler daha fütürist! Şimdiden 6 milyon lisans öğrencimizin yarısı, “zorunlu” eğitimdeki çocuklarımızın da bir buçuk milyonu sanal mekânda (açık öğretim fakültesi, açık öğretim ortaokulu ve açık öğretim lisesi) eğitim görüyor.

İşte 2016 yapımı, Matt Ross imzalı Captain Fantastic (Kaptan Fantastik) de karşı kültür temelinde eğitimin okul dışında gerçekleşebilirliğine bakıyor. Hollywood’a alternatif bir sinema yaratmayı amaçlayan Amerikan Bağımsızları Wes Anderson, Jim Jarmusch, John Waters, Sofia Coppola ve hatta Coen Kardeşler gibi Matt Ross da 28 Hotel Rooms’dan sonra, bu ikinci uzun metraj filmiyle Hollywood’un bilindik kalıplarının dışına çıkmaya çalışıyor. Öte yandan savunduğu tezle de özelde yerleşik Amerikan toplum düzenin, genelde kentsel uygarlığın, dinin, ahlak kurallarının, geleneklerin kısacası sürüden ayrılmanın sonuçlarına odaklanıyor.

Electric City Entertainment yapımı, Cannes Film Festivali’nin Belirli Bir Bakış dalında En İyi Yönetmen ve Seattle’da En İyi Film ödüllü Kaptan Fantastik’in zaman zaman aksayan senaryosu da aynı zamanda oyunculuk kariyerini televizyonda sürdüren yönetmen Matt Ross’a ait. Cash ailesinin babası Ben rolünde aynı zamanda şair, ressam, fotoğrafçı olan sofistike aktör Viggo Mortensen’in yıldızlaştığı ve diğer oyuncuların da genellikle başarılı olduğu filmin, özellikle ailenin altı çocuğunu canlandıran George Mackay, Samantha Isler, Annalise Basso, Nicholas Hamilton, Shree Crooks ve Charlie Shotwell’ın performansı görülmeğe değer. En İyi Oyuncu Kadrosu adaylığı boşuna değil yani.

Matt Ross ve Viggo Mortensen

ALTERNATİF EĞİTİM                                     

Ben ve Leslie Cash, çocuklarını yerleşik kent yaşamı kalıplarının dışında, konvansiyonel eğitim formlarından ve toplumsal normlardan uzak tutmak için Pasifik’in Kuzeybatısı’nda satın aldıkları bir orman arazisinde yaşamayı seçmiştirler. Çocuklarını kent kültürünün tüm olumsuzluklarından arındırılmış bu ortamda yetiştirmektedirler. Ormanda avlanmak, kayalıklara tırmanmak, komando eğitimi ağırlığında sabah sporları ve ileri derecede yogo eğitimi yanında, Kuantum Fiziği’nden Dostoyevski okumalarına kadar son derece entelektüel bilim-sanat eğitimleri de baba Ben’in gözetiminde, doğa şartları içinde gerçekleşmektedir.

Matt Ross, okulların tek ve mutlak eğitim mekânları olmaktan çıktığının daha bir cesaretle tartışılmasından, tek tek derslerin kaldırılıp disiplinler arası ilişkilendirmeyle eğitimin, yaşamın doğal mekânları içinde ve hayatın olağan akışına uygun gerçekleşebileceğinin savunulması gibi alternatif pedagojilerden, hatta Finlandiyagibi ülkelerde bunun resmi bir eğitim programı olarak ilan edilmesinden de güç alarak geliştirdiği temel tezini savunmakta zorluk çekmiyor kuşkusuz. Ne de olsa yerleşik/yaygın eğitimin seçmeci, yarışmacı ve dolayısıyla ezberci sisteminden uzaklaşıp yaparak, yaşayarak, kavrayarak üst düzeyde bilgilenmenin, öğrenmenin ve eğitilmenin itiraz edilecek bir yanı yok.

Asıl sorun, böyle bir sistemin, içinde gerçekleştiği ortamla uyumlu olması değil, kent sosyal yaşamı ve kurulu eğitim sistemiyle olan uyumsuzluğudur. Çünkü toplumsal yaşama ve uygarlık, insanın benliğine o kadar derinlemesine nüfuz etmiştir ki onu insandan söküp atmak imkânsızdır. Nihayet Cashların şehre indiklerinde tosladıkları medeniyet duvarı, konumlarını sorgulamalarına neden olacaktır. Leslie’nin annesine bıraktığı mektupta “Platon’un devletinden yarattık” dediği “cennet”, kırılıp dökülecektir kentin gerçeklerinde!

TEMEL ÇATIŞMA                                            

Kurguya dönecek olursak, anne Leslie’nin yaşadığı mental rahatsızlıklar, yatırıldığı hastanede intiharına neden olur. Ailesi Leslie’yi Hıristiyan geleneklerine uygun bir cenaze töreniyle defnetmek istemektedir. Oysa Ben’in ulaştığı vasiyetinde anne, kültürel olarak Budizm’in öğretilerini benimsediğini ve Budizm’in geleneklerine göre cesedinin yakılmasını ve küllerinin de kalabalık bir mekânda tuvalete dökülmesini vasiyet etmiştir!  

Annenin ölümüyle birlikte Cashların devlet kurumlarının sınırlamalarından azade kurdukları bu steril düzen bozulur. Ben, karısının vasiyetini yerine getirmek, yani “anneyi kurtarmak görevi” yle çocuklarını “medeni şehir hayatı”na götürmek zorunda kalır. Bir yandan onların bu yeni yaşam biçiminin içinde kaybolmalarına engel olmaya çalışırken, bir yandan da yeni bir babalık sınavı vermek zorundadır. Bu zorundalık hem Ben’in kendi yöntemlerini hem de çocukların babalarını sorgulamaya başlamasına yol açacaktır.

Kuşkusuz, bu sorgulamayı doğuran çatışmanın arka planında, güvenlikle özgürlük arasındaki tercihte güvenlikten yana bir uzlaşmaya dayanan “toplum sözleşmesi”nin olduğunu söylemeye gerek yok. Bunu 17. yüzyılda Thomas Hobbes ve 18. yüzyılda Jean-Jacques Rousseau zaten söylemiştir. Özgür ama güvende olmayan bireylerin, devlet mekanizmasının çatısı altında güvenle yaşamayı özgürlüğe tercih etmeleri anlaşılabilir bir tarihselliktir. Filmde Matt Ross’un da bunu anladığı; ama gene de bu konuda egemen kültür-karşı kültür çatışması temelinde bir münazara yapmak istediği görülüyor.

-Kola nedir? -Zehirli su.

TEZ-ANTİTEZ                                                    

Bu münazaranın tezine ilişkin düşünce ve ikna verilerine hikâyenin büyüme bölümünde tanık oluyoruz. Toplumsal ilişkilerden uzak bir hayat yaşamaya ve daha doğdukları günde  aynısı olamayan adlar (Bodevan, Kielyr, Vespyr, Rellian, Zaja, Nai) verilerek kendi bireyselliklerine döndürülen altı kardeşin yetişme biçimi yeterince ‘fantastik’: Bir geyiği tek başlarına avladıklarında çocukluktan çıkıp adam oluyorlar; çakmaksız ateş yakıp ortalıkta çıplak dolaşabiliyorlar; tırmanma sırasında bileğini burkan, kendi başının çaresine bakıyor; meyve ve sebzeler kendi elleriyle yetiştiriliyor; dört yaşla cinsel birleşme, altı yaşla Lolita üzerine konuşulup tartışılabiliyor; yılbaşı var olmayan soyut birine değil, “insan hakları savunucusu”, aktivist Noam Chomsky adına kutlanıyor; klasikler okunup tartışılıyor; müzik dinlenmekle kalmıyor, doğal enstrümanlarla icra da ediliyor; sonuçta şehirde ezberci eğitimle cahil bırakılmış kuzenler, bilgi yarışmasında sekiz yaşındaki Zaja’ya yeniliyor!  

Antitez ise hikâyenin yol bölümünde yer alıyor: Yol boyunca ve şehir geleneklerine ait gerçeklikle karşı karşıya kalan çocuklar büyük bir şaşkınlığın içine düşüyorlar: “Herkes hasta mı, herkes neden bu kadar şişman?” ilk şaşkınlığın sorusu oluyor. Polis kontrolü ise devletin çarptıkları ilk duvarıdır. Kola, krep, sosis, cips yasağı medeniyetin nimetlerine erişimin ilk engelidir. Marketten yiyecek ve ihtiyaç maddelerini kaçırma ilk şehir görevleridir! Büyük oğlan Bo’nun yaşadığı karşı cinse arzu duygusu ilk baştan çıkma ve aldığı üniversite daveti babasına karşı ilk isyan nedenidir: “Hepimizi ucube yaptın! Hiçbir şey bilmiyorum, kitapta yazmadığı sürece hiçbir şey bilmiyorum!” Ve Bo, haritada parmağını rastgele üzerine koyduğu Namibya’ya gidecektir. “Neden Namibya?” Çünkü parmak oraya denk gelmiştir!

CHOMSKY ETKİSİ                                           

“Umut olmadığını varsayarsanız, umut olmayacağından emin olursunuz.” diyor Noam Chomsky ve devam ediyor: “Özgürlük için fırsatların olduğunu varsayıyorsanız, daha iyi bir dünya yaratmaya katkıda bulunma ihtimaliniz var demektir.” Chomsky’nin “ihtimalini” güçlendirme emeli taşıyan Matt Ross’un yarı anarşist önermeleriyle devlet, din, aile, ahlak ve kurumlara karşı sert çıkışlar içeren Kaptan Fantastik’in bilincimizi tokatlayan ilk sahnesi; çocukların çocuk yerine konmadığı, annelerinin ölüm haberinin dolandırılmadan ilk cümlede “Anneniz öldü!” doğallığıyla söylenmesidir ki sadece çocuklarda değil izleyicide de şok etkisi yaratır.

Gene de filmin en etkili sekansı, cenaze töreninin yapıldığı kilise sekansıdır: Film boyunca din kurumu karşısında tercihini gizlemeye çalışan Ross, artık bu sahnede tarafını açık eder ve şu soruları sormamıza yol açar: İnsanı iyi yapan dini inancı mıdır; yoksa hatırlanmasını sağlayan yaşanmışlıkları mı ve dini inanışı olmayan birini dini törenle uğurlamak iki yüzlülük değil midir?

Karşı kültürün, özellikle 1960’larda Amerika’da yaygınlaşan Hippi alt kültürünün günümüzdeki temsilcileri “Başka bir dünya mümküncüleri”ni çevresel sorunlar ve organik beslenme üzerinden selamlamayı ihmal etmeyen Kaptan Fantastik, doğa çerçevelemeleri, plastik renkleri, özgün kamera teknikleri, hippivari renkli, parlak kostümleri ve Alex Somers’in özgün müziğiyle hem bir kara mizah hem de “müesses maarif nizamı”nı soru bombardımanına tutan bir alternatif eğitim filmi olarak izlenmeli; sorduğu sorulara makul ve mümkün yanıtlar düşünerek!

“Bir Büyüme ve Yol Hikâyesi” için bir yorum

  1. Çok teşekkür ederim yazdığın bir çok konudaki yorumlarımı okudum devamlarını dilerim kal sağlıcakla iyi günler …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir