Gezi Parkı Yaz Okulu

7. yılında Gezi’yi, “Yaz Okulu” eğitimi henüz devam ederken müstehzi bir üslupla 7 yıl önce yazılan bir yazıyla selamlıyorum.

Bu sene böyle oldu. Olurdu olmazdı telaşıyla soluk soluğa kaldığımız bir eğitim öğretim yılının son iki haftasına henüz girmiştik ki, birden okullar kapanıverdi. Bu kez okulları Milli Eğitim Bakanlığı değil, öğrenciler kapattı.

Okullar iki hafta önce kapanınca  “yaz okulları” da bu sene programlarını öne aldılar. Öğrencilerine “Öğrenme sürecine eğlenerek devam etmek, düzenli spor yapmak, sanatsal yaratıcılık kazanmak, sosyalleşmeyi geliştirmek, zengin öğrenme ortamlarında ilgi ve yeteneklerini keşfetmek, arkadaşlık duygularını geliştirmek ve yeni dostluklar edinmek, paylaşma bilincini yükseltmek” gibi temel beceriler kazandırmak amacıyla açılan yaz okulları; bu yıl program ve etkinliklerini “Gezi Parkı Yaz Okulu” adı altında birleştirdiler ve mayısın son günlerinde ilk üç haftalık programlarına başladılar. Haziranın son haftasında bu satırlar yazılırken ilk dönem programı henüz tamamlanmamıştı.

Kırmızılı Kadın, Duran Adam

“Neden böyle oldu?” sorusunu sosyologlarımız, “Hükümet istifa!” sloganlarının ve biberli portakallı gaz fişeklerinin gürültüsü içinde “Eh ağaçtan, çiçekten tabi…” biçiminde yanıtladılar. Oysa olan biten şudur: Milli Eğitim Bakanlığı‘nın, “Okulların eğitim-öğretim saatleri dışında, hafta sonlarında ve yaz aylarında velilerin, mahallelinin ve çevrenin hizmetine açılması; okulların öğrenciler ve yetişkinler için birer ‘hayat boyu öğrenme merkezi’ haline dönüştürülmesi…” amacıyla başlattığı Okullar Hayat Olsun Projesi; MEB okullarında hayat bulamayınca, bu sefer  “hayat okul oldu”!

Hem de ne okul! Gezi Parkı Yaz Okulu’na katılanların % 80’ini nüfusun genç kesimi oluşturduğuna göre “öğrenci merkezli eğitim” yaklaşımını temel alan bir program uygulamaya kondu. Yaklaşımın temel ilkelerini orada gerçekleştirilen hemen bütün etkinliklerde gördük, görüyoruz:                

1. Öğrenmeyi öğrenmek esastır. Öğrenmenin kendi algı, duygu, düşünce ve deneyimlerden edinilen bilginin yapılandırma süreci olduğunu; bunu MEB okullarında neden yapamadığımızı öğrendik.

2. Her öğrenci öğrenebilir. Nihayet 8 yaşında çocukların bile tencere tava çalması, Cumhuriyet değerlerini öğrendiğinin somut örneğidir.

3. Düşünmeyi öğrenmek sorgulayıcı ve yaratıcı düşünceyi geliştirir. Katılımcılar, “Sinirlenince güzelleşiyorsun Türkiye’m!” şiirini yazabilmişlerdir.

4. Başarabilme duygusu içsel güdülenmeyi sağlar.  Öğrencinin sorumluluk duygusu, hedefleri, ilgi alanları, yeterlilikleri başarma güdüsünü beslemiş, öğrenmeyi tetiklemiş, böylece etkinliklerde korku duvarı aşılabilmiştir.

5. Farklı özelliklerdeki öğrencilerin birbirleri ile etkileşimi öğrenmeyi kolaylaştırır. Bu nedenle Gezi Parkı Yaz Okulu’nda uygulanan “öğrenci merkezli eğitim”de işbirliğine dayalı öğrenme gibi grup çalışmalarını ön plana çıkaran öğretim stratejilerine ağırlık verilmiş, Atatürk’te ve Türk Bayrağı’nda birleşme sağlanmıştır.

6. Öğrenciler arasındaki olumlu ilişkiler öğrenmeyi artırır. Sosyal etkinlikler; öğrencilerin birbirine destek olması, ilgi ve saygı göstermesi için yaratılacak fırsatlar olarak görülmüş, bu saygı gereği devrimciyle ülkücü, ateistle dindar aynı sloganı atabilmiştir…

Gezi Parkı Yaz Okulu’nda uygulanan eğitimin bir özelliği de “yapılandırmacı” (inşaacı) bir yaklaşıma sahip olmasıdır. Bu nedenle program, geleneksel öğrenme-öğretme süreçlerinden farklılıklar göstermektedir. Bu yaklaşımın temel amacı; bilgiyi nasıl ve nerede kullanacağını bilen, kendi öğrenme yöntemlerini tanıyıp etkili bir biçimde kullanan ve yeni bilgiler üretmede önceki bilgilerinden yararlanan bir insan modeli yaratmaktır. Bu nedenle katılımcıların, giderek unutturulan laiklik, bağımsızlık, aydınlanma, cumhuriyet, halk, devrim gibi önceki bilgilerinden yararlanarak birey, insan, çevre gibi yeni bilgilere ulaşmaları sağlanmıştır.

Gezi Gaz Festivali

Gezi Parkı Yaz Okulu’nda öğrenmeyi bu kadar eğlenceli kılan asıl özellikse, katılımcıların Prof. Howard Gardner’ı kıskandıracak kadar “çoklu zekâ”ya sahip olmalarıdır. 1983’te Gardner yedi çeşit zekâ tanımlamıştı: Sözel – Dilsel (Bkz. Sloganlar, pankartlar), Mantıksal – Matematiksel (Çapularak çoğalıyorlar.),  Görsel – Uzaysal  (Çizmek, resim yapmak, boyamak ve modeller oluşturmaktan zevk alıyorlar.), Bedensel – Kinestetik  (Yürüyor, koşuyor, duruyor, toplanıyorlar.), Müziksel – Ritmik (Barikat orkestrası ve diğerlerinin besteleri ve icraları), Kişisel – İçsel (Kendileri hakkındaki duygu ve düşüncelerini biçimlendirebiliyor, yaşadıklarından öğrendikleriyle yaşamlarını sürdürebiliyorlar.), Kişilerarası – Sosyal  (Çarşı, FB, GS dayanışması). Gerçi buna 1995’te Doğasal Zekâ da (İş de buradan koptu zaten.) eklendi; ama yine de Gezi Parkı Yaz Okulu öğrencilerinin zekâ sayısına ulaşılamadı. Ekleyelim: Pankarta “Slogan bulamadım!” diye yazan yaratıcı zekâ, “Alkolü yasakladın, ayıldık!” diyen mizahi zekâ, “Korkma la biz halkız!” diyen toplumcu zekâ… (Saymakla bitmez.)

  Taksim’den tüm ülkeye, demokratik park forumlarından halk meclislerine Cumhuriyet’in yeniden inşaası başladı Gezi Parkı Yaz Okulu’yla.

Kolay gelsin çocuklar!

(Mustafa Pala, Yazı İşleri, Öğretmen Dünyası, Temmuz-Ağustos 2013)

“Gezi Parkı Yaz Okulu” için 2 yorum

  1. Sevgili Mustafa Pala,
    Yazılarını çok özlemişim.
    İyi ki varsın, iyi ki yazıyorsun. Aklına sağlık. Selâmlar

  2. Gezi Parkı okulu öğrencileri de büyüdü ama tartışma programlarında hala korkusu hissediliyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir