“Kimim Ben?”

Canan Al, geniş bir ırmak gibi akan Kimim Ben şiirinde İbrahimî dinlerin ortak atası üzerinden, bu coğrafyada ve kültürde kadın olmanın hallerini açığa çıkaran bir arkeoloji çalışmasına girişiyor. Bulgularıyla yüzleşiyor ve okuru da yüzleştiriyor, dizelerden dizelere, kadının çember içine alınmışlığına, yok sayılmışlığına kâh bir ağıt kâh bir isyan biçiminde ilerleyerek.

Bir insanın sorabileceği en ağır ve yanıtlayabileceği en zor soru bu! Canan Al soruyor ve okuru, insanın bireysel, sosyal varoluşuna dair bu felsefi sorunun peşine takıyor, son şiiriyle. Irmak şiir, usul akan bir su gibi akıyor kendiliğinden doğan yinelemelerin ve fark edilmeyecek kadar doğal uyakların şırıltısıyla. Ama dizelerin altında koca bir tarih ve o tarihe bulanmış nice sancılar var, akarsuyun tabanında yıllarca çarpışa yuvarlana cilalanmış çakıl taşları gibi.

Üç roman ve bir şiir dosyasından sonra, kendine ve herkese, kadın özelinde insana dair bu büyük soruyla tekrar şiire dönüyor Canan Al, Kora Yayın etiketiyle çıkan Kimim Ben’le. Birçok coğrafyada “öteki” kılınmış kadını, içinde büyüttüğü varoluşsal bir soruyla, getirip okurun önüne bırakıyor, bu uzun ve tek parça şiiriyle. Ama bu bir sorudan çok, sorgulamaya benziyor:

“Söyle İbrahim

Kimliğime hangi haritanın sınırı çizildi

Bunca insanca duruşum varken

Kabullenilmeyişim neden

Hangi sancının doğumunda

Yüzüm kaderimi doğurdu da

Atamın günahıyla vücudum hırpalandı”

Peki kimdir Canan Al? Kitabın adındaki sorunun bin bir yanıtından sadece biridir şu bildiklerimiz: Daha eline kalem alıp harfler, sayılar ya da başka sembollerle metin oluşturmayı öğrenmeden önce, edebi anlamda yazmaya başladı! Henüz küçücük bir çocukken büyüklerinden dinlediği masalları, kendi hayal dünyasında yoğurup yeniden kuruyordu. Sonra okul yıllarında öğretmenlerinin verdiği okul ödevlerinden çok, hikâyelere verdi kendini. Günlükler tuttu, şiirler yazdı. Sorular sormayı, sorduğu soruların peşinden gitmeyi seviyordu. Onu yazıya ve yazına götüren itki bu oldu. Daha okul yıllarında okul dergilerinin aranan yazarıydı!

Üniversite bitince, MEB onu Sosyal Bilgiler öğretmeni olarak atamadan önce, o kendini gençlerin dünyasına atadı! Gittikçe dinselleştirilen, bilimin dışına itilen, kapitalizmin bir kâr aracı kılınan eğitim çarkının öğüttüğü bu gençleri içlerinden tanıdı. Onların büyük acılarının, küçük mutluluklarının ortağı oldu. Canan Al’ın ilk romanı olan “Kendi Dilinde Ağlamak”, onların dünyalarına dair karmaşanın, üniversite hazırlık sürecindeki korku ve kaygıların, aşk ve umutların müfredatıydı.

Canan Al, omuzlarında bir eğitimcinin olabildiğince ağır yükü, gönlünde bir edebiyatçının düşleri ve aklında sorumlu bir aydının sorularıyla düştüğü yazı yolunda yürümedi, koştu; zamanı dardı ya da yapacakları çoktu çünkü. Berfin Bahar, Koridor, İzdiham Sanat, Deliler Teknesi, Dar Sokak, E Hali gibi edebiyat dergilerinde yazdı; şiirleri, hikâyeleri yayımlandı. Kimi şiirleri Bulgarca ve Farsçaya çevrildi.

“Kimim Ben”de olduğu gibi daha ilk edebî çalışmalarında insanların acılarını, mutluluklarını ve umutlarını yazdıklarının odağı kılmakla kalmadı, onları hayattan ve edebiyattan sürülen kadın bakışını egemen kılarak kendi dünyasıyla ortaklaştırdı. Ortaklaştırdığı duyguları, yeterince açık edememekten korkarak değerli bir tarihî eseri ortaya çıkarmaya çalışan arkeolog titizliğiyle ince ince işledi. Bu incelikle edebiyatın iki ana türü olan şiir ve romanda ter dökmeyi sürdürdü.

2010’da Cemal Süreya Şiir Yarışması’nda “Biraz Daha Işık” adlı dosyasıyla Başarı Ödülü’ne layık görüldü. Sonra ikinci romanı geldi: Araf. Bu romanında öğretmenlik kariyerini, sosyal bilimlerle büyük merakı olan insan bilimlerini aşk, politika, dinsel çatışmalar, terör eylemleri sarmalında buluşturdu. Coğrafyanın çizdiği söylenen kaderin eğitim, sanat ve edebiyatla değiştirilebileceğine inanıyordu.

Edebiyatta gerçekçilik çizgisinin üzerinde yalpalamadan yürümeye devam etti. Üçüncü romanı Aşka Doğru da bu çizginin bir ürünü, yaşanmışlıklarının bir kurgusu olarak geldi.  Bu romanında psikoloji bilimine olan eğilimini, yine polisiye kurgu içinde besleyip büyüttü; zira her insanın ayrı bir dünya olduğunu, bir insan tekinin değişmesinin bile bütün insanların değişimini etkileyebileceğini biliyordu. 

Ve şimdi Canan Al son kitabı Kimim Ben’de işte bu insanlık bilgisiyle soruyor o ağır soruyu ve bir felsefe disipliniyle. Sonra kâh ağır başlı bir bilge kâh öfkeli ve hırçın bir çocuk gibi peşine düşüyor o sorunun şiir boyunca. Başta Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam inancı olmak üzere tüm İbrahimî dinlerin ortak atası İbrahim Peygamber üzerinden, bu coğrafyada ve kültürde kadın olmanın hallerini açığa çıkaran bir arkeoloji çalışmasına girişiyor; bulgularıyla yüzleşiyor ve okurunu yüzleştiriyor, 62 sayfalık bu “karşı destan”da. İmgeleri, dizelerden dizelere, kadının çember içine alınmışlığına, yalnızlığına, itilmişliğine, yok sayılmışlığına, “öteki” kılınmışlığına kâh bir ağıt kâh bir isyan biçiminde ilerliyor.

Roman ve hikâyeleriyle güçlenen tahkiyesi, bu kez şiirin sınırları içinde sınanıyor ve bu sınavdan alnının akıyla çıkıyor Al. Şiirde hikâye anlatmanın tehlikesini epik şiir geleneğiyle çağdaş şiirin olanaklarını birleştirerek aşmayı deniyor. Bu deneyimin gerektirdiği cesaretle okuru geniş bir kültür coğrafyasında dolaştırıyor, bir yangın yerinde dolaştırır gibi:

“Adı kanla anılan şehirlerden

Yıldızsız kentlerden

Işığı sönmüş güneşten

Çocuksuz memleketlerden

Kadınsız erkeklerden

Daha neler nelerden…”

söz ediyor; söz ettikleriyle hemhal olmuş okur, içten içe kaynayan bir sessizlikle ardına düşüyor  Canan Al’ın. Şair, üç büyük inancın önderi Hz. İbrahim’in karşısında, yüzyılların ezilmişliğinin hesabını soruyor doğuran, büyüten, üreten kadın olmanın onuru, gururu ve gücüyle.

Kimim Ben, engin tarihsellik içinde sosyal ve kültürel koordinatlarını kaybeden insanlığa yönelmesi gereken yeri ve yönü işaret ediyor, bazen işaret etmekle kalmıyor, eğitimci olmanın kazanımlarıyla okurun elinden tutup kadim kültür coğrafyasında gezdiriyor onu, yaya ve yalınayak. Yaya, çünkü kadim; yalınayak, çünkü acı veren dikenlerle dolu bir coğrafya bu!

Yalın, açık bir şiir diliyle, insanın binlerce yıllık serüveninin ana duraklarında, o serüvenin belli başlı mekânlarında dolaşıyoruz Canan Al ile el ele. O kaybettiği bir değeri arıyor ya da tarih boyunca hiç sahip olmadığı. Biz “bile” fark ediyoruz bu aradığının ne ağır bedelleri olduğunu, ancak bambaşka bir aydınlanma ve toplumca derin bir değişim ve dönüşüm gerektirdiğini ve içten içe hüznünü duyuyoruz buna henüz ve hâlâ hazır olmadığımızın! Belki bu yüzden biraz terliyoruz dizelerin anlam tümseklerini ve çukurlarını geçerken; yine de yüzümüz kızarıyor düze her çıktığımızda!

Ya da kendisiyle yüzleşme cesareti bulan okur, kadim Doğu kültürünün dokusunda kadının ve “canan”ın tevekküle batmış hüznünden, kedini sorumlu sayacağı toplumsal eşitliğin ve kardeşlik mücadelesinin enerjisini üretiyor “Kimim Ben?” sorusuyla:

“Kimim ben İbrahim

Bu topraklar neden kabullenmiyor bedenimi

Sınırlarını çektikleri haritalarda

Neden bir yerim yok benim

Oysa benim de elim insanca

Ve incitecek yanlarımı kırdırıp geldim

Anlaşılmayan yanım ne

Yoksa dilimden mi anlamıyorlar

Duruşumu görselerdi

Bilirlerdi beni İbrahim…”

(Kimim Ben, Canan Al, Kora Yayın, Ocak 2023)

““Kimim Ben?”” için 3 yorum

  1. Mustafa Bey,yukarıdaki yazınızın konusunun kadın olması çok önemli. Çünkü ülkemizde ve müslüman ülkelerin çoğunda özellikle İran’da kadınların giyim tarzlarından tutun da en doğal hakları olan eğitim haklarının kısıtlanması çözüm aranması gereken bir konu. Canan Al’ın yazdığı ‘Ben Kimim’ şiiri de sorgulama açısından gerçekten incelemeye değer bir şiir . Emeğinize ve kaleminize sağlık ,okumaya değer güzel bir yazı .Teşekkürler..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir