Dil ve İdeoloji

Buradan, toplumsal bir iletişim kanalından çok daha fazlası olan dil ile “kitlelere yön vermek amacıyla üretilen veya belli bir toplumsal sistemin anlam, gösterge ve değerler bütünü” demek olan ideoloji arasındaki ilişkiye geçebiliriz.

Yirminci yüzyıl dilbilim çalışmalarına eksen oluşturan göstergebilimin kurucusu Ferdinand de Saussure, dili iki ayrı ulamda ele alır: Birincisi “dil” (langue), soyut dil kuralları dizgesini tanımlar; ikincisi “söz” (parole), dilin bireysel kullanımını anlatır. Hem Saussure’nin hem de ondan sonra gerçekleşen dilbilim çalışmalarının dayanağı olan “dil-söz” ulamı, Amerikalı dilbilimci Noam Chomsky tarafından “yeterlik-performans” kavram çiftiyle ifade edilir. 

Langue, bir dilin dizgesel yapısı, ancak birlikte kullanıldığında anlam kazanan durağan “gösterge”ler ağıdır. Sözcükler ve sözcüklerle kurulan diğer dil birlikleri, gösterge kâğıdının bir yüzüyse, onların anlamları da o kâğıdın diğer yüzüdür. Kâğıdın bir yüzündeki “gösteren” diğer yüzündeki “gösterilen”i işaret eder. Örneğin “ç.i.ç.e.k” seslerinden meydana gelen “çiçek” göstereni ile “bitkinin üreme organlarını taşıyan çoğu kokulu, renkli bölümü” gösterileni kâğıdın ayrılmaz iki yüzü gibidir. Saussure, dil göstergelerinde gösterenin sembolik bir işlevi olduğunu, bu nedenle gösterilen objeyle arasında bir nedensellik ilişkisi bulunmadığını söyler. Örnekleyecek olursak “yazma, çizme aracı”, olgusal bir nedene dayanmadan Türkçede “kalem”, Fransızcada “stylo”, İngilizcede “pen”, Almancada “stift” göstereni ile çağrılır.

Dil göstergelerinin bu yapısı, onların doğal/fiziksel bir oluş değil, toplumsal bir biçimleniş olduğunu, zaman ve bağlam içinde yan anlamlar kazanabileceğini gösterir. “Koyunlar yayılır yaylalarında.” bağlamındaki “koyun” göstergesinin “geviş getiren evcil hayvan” anlamı, toplumsal bir uzlaşmaya dayanan ilk/temel/başat (dil/langue) anlamıdır. Öte yandan “Koyun gibisin kardeşim!” dizesindeki “koyun” göstergesinin “verilen buyruklara uyan, kendi kişiliğini gösteremeyen kimse” anlamı ise “langue”den benzetme yoluyla edinilmiş yan/değişmece (söz/parole) anlamıdır.

Buradan, toplumsal bir iletişim kanalından çok daha fazlası olan dil ile “kitlelere yön vermek amacıyla üretilen veya belli bir toplumsal sistemin anlam, gösterge ve değerler bütünü” demek olan ideoloji arasındaki ilişkiye geçebiliriz. Dikkat edilirse ara cümledeki “ideoloji” tanımında iki bölüm var: Bağlaçtan önceki bölüm, örgütsel güçlere dayanan yönlendirici ve yatay etkili liberalizm, faşizm, Marksizm, komünizm, anarşizm, religionizm (dincilik) gibi “izm”leri ve Truman Doktrini, Frankfurt Okulu gibi doktrinleri anlatıyor. Sonraki bölüm ise ideolojinin dikey etkili, kalıcı ve kültürel özelliğine dikkat çekiyor. Bu ikincisi Gramsci, Althusser, Faucault gibi düşünürlerce ileri sürüldüğü biçimiyle ideolojinin egemen sosyoekonomik yapının, toplumun tüm katmanlarına yayılan kültürel ve düşünsel boyutunu gösteriyor. Bu ideolojiler dille tekrar tekrar kurulup üretiliyor ve baskın sınıfın hegemonyasının sürekliliğini sağlıyor.

Toplumsal grupların üzerine inşa edilen ideolojiler, grup üyelerinin birlikteliğine hizmet eden argümanlar geliştirir. Bu nedenle ideolojik söylemler “biz-onlar” biçiminde ayrıştırıcı bir işlev edinir ve “doğru, haklı biz” için “yanlış, haksız onlar” öteki olur. Örneğin cinsiyetçi ideoloji “kadın”ı “hanım” ya da “bayan” diye yeniden tanımlayıp onun toplumsal konumunu belirlemekle kalmaz, bunun böylece benimsenmesi için tüm ikna kanallarını harekete geçirir: “Gelin kızın rüyası Zetina dikiş makinesi, damat beyin arzusu Zetina televizyonu”dur! Ders kitabında başı açık anne çocuğuna öfkeyle bağırıp çağırır, psikolojik (alt anlamında fiziksel) şiddet uygular; oysa başı örtülü anne ne kadar da müşfiktir! İdeoloji toplumun bütün katmanlarına böyle böyle nüfuz eder ve düşünce normalleşerek doğallaşır.

O kadar ki laik ve liberal pedagojiyi savunan bir bakan bile olsanız bu ‘normalleşme’nin dışında kalamaz; gerici/şeriatçı cemaat ve vakıfların eğitim programınıza müdahalesini ‘doğal’ sayarsınız! Çünkü ideoloji, egemen sosyal sınıfın eğitim, din, medya gibi araçlarıyla yarı açık yarı örtük olarak ikna, kabul ve rıza üreten bir söylem yaratır ve söylem ait olduğu sınıfın gerçekliğini kurar; kurduğu gerçekliğin sürekliliğini sağlar. Örneğin Coğrafya dersinde “kadın” demeden nüfus, “işçi” demeden ekonomi konusu işlenir; matematik problemleri kapitalist sistemin kâr-zarar dengeli bilançosunu onaylar; edebiyat dersinin metinleri “metin”den, dil dersleri gramerden başka bir şey değildir.

Oysa Roland Barthes’in çocuk dilinin tek anlamlılığına dayanan, içinde hiçbir ideolojinin yer almadığı “akyazı” ütopyası insanlığın ilksel zamanında kaldı! Çünkü artık dilbilim, çağdaş dilbilimcilerin çalışmalarıyla sosyolojiden tarihe, felsefeden ruhbilime, edebiyattan eleştiriye insan bilimleri içinde büyük önem kazandı. Odağı, göstergebilim evresinde doğa bilimlerindeki nesnellikle ele alınmasından sonra, Chomsky’nin üretimci-dönüşümsel yaklaşımıyla yüzey yapıdan (sözcük) derin yapıya (cümle) kaydı. Evrilmenin son aşamasına ileti bağlamının öne alındığı “söylem dilbilim” ağırlığını koydu. Artık gelinen noktada, anlama ve açıklama arasındaki ilişkiye oturan yorumsamacılık (hermeneutik) yer alıyor; Fontanille ve Zilberberg’in “söylem göstergebilimi”nde özne, onun ideolojik kodları ve düşünsel yapısının çözümlenmesi önem kazanıyor. 

İşte yorumbilim bakımından kodları kolayca çözülebilecek iki ideolojik ileti örneği. Birincisinin yarattığı ikna ve rıza ikincisinde şaha kalkıyor:

1. “Altını çiziyorum; modern, dindar bir gençlikten bahsediyorum. Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin davacısı bir gençlikten bahsediyorum.”

2. “Etkili, hatta çok etkili bir belagat. İyi seçilmiş kelimeler, müthiş bir kavram koreografisi, vurgu denilen vokal sanatının en itinalı müdahaleleri (…) Eğer siyaset; söyleyebilmek, anlatabilmek, ikna edebilmek sanatı ise Çiçero’yu maziye gömecek bir belagatti Başbakanınki. Bir gencin aklını başından alacak kadar lirikti. Kalkın yürüyoruz dese kalkıp yürünecek bir konuşmaydı.”

İlki için yorumbilim yeterli ama ikincisi için ruhbilime de ihtiyaç var!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir