Oksimoron

Yunancada oxus “keskin”, môros “aptalca” demek. “Oksimoron”, bu iki sözcüğün birleşmesiyle oluşmuş. Birbiriyle çelişen iki kavramın bir tamlama ya da cümle bağlamında ilişkilendirildiği ifade anlamına geliyor. Bazen anlamı pekiştirmek ya da yazınsal bir estetik, etkili bir söyleyiş oluşturmak, bazen de bir durumu eleştirmek veya alaya almak için kullanılıyor. Türkçesi için “tersanlam” terimini öneriyorum.

Tersanlamda alışılmadık ilişkilendirmelerle kavramlar, keskin bir biçimde mantık sınırlarını aşarak yer değiştiriyor. Yuvarlağın köşeleri, su kurusu, korkunç güzel... tamlamalarında olduğu gibi. Çok mütevazıyım. Kimseye öğüt verme! benzeri cümlelerde de aynı ifade tarzını görüyoruz. Kalıplaşarak deyimleşmiş ve artık oksimoronluktan çıkmış örnekler de var: Sessiz çığlık, bakar kör, yaşayan ölü… Tersanlam edebiyatta, sanatta yaratıcı tavırla dili ve ironik anlatımı zenginleştiriyor. Ama iş burada bitmiyor tabi…

Oksimorona Bir Örnek

            Sosyoloji yasasıdır ki sistemler sistemlerle, rejimler rejimlerle, kültürler kültürlerle yer değiştirirken birbirlerine sürtünürler. Sürtündükleri yerde büyük bir enerjinin açığa çıkması da fizik yasasıdır. Serbest kalan, denetlenip yönetilemeyen bu enerji, çoğu kez içinde oluştuğu toplumda ve ona ait bütün dokularda tahribat yaratır. Düşüncenin ve toplumsal iletişimin temel aracı olan dilin de bu tahribattan yara alması kaçınılmazdır.

            Bu sürtünmenin ortaya çıkardığı enerjinin, dolayısıyla tahribatın, özellikle iktidar değişikliği, seçim, halkoylaması, darbe, devrim gibi sosyal hareketliliğin arttığı süreçlerde çok daha belirgin hale gelmesi doğaldır. Kapitalizmin son bunalımıyla gündeme gelen liberal politikalar, özelleştirme ekonomilerinin egemen olması, duvarların yıkılması, Sovyetlerde sosyalist sistemin çökmesi, teknolojik sıçramalar… dünya genelinde; 24 Ocak Kararları liberasyonu, 12 Eylül 1980 rejimi, 2002 siyasal İslam iktidarı ve beraberinde karşı devrimle ülkemizde söz konusu yer değiştirmelerin ivmelendiğini söylemek zor değil.

            Sistemler, rejimler ve kültürlerle birlikte dildeki kavramlar da yer değiştiriyor. Buna da “sosyal oksimoron” diyelim ve bu süreçte modernist rasyonalizmin nasıl yaralandığına bakalım:

Bir Başka Oksimoron Örneği

Örneğin 1914’te Vladimir Lenin’in “Emperyalizm koşullarında yalnızca ulusların kendi kaderini tayin hakkı değil, siyasi demokrasinin temel talepleri ancak kısmen uygulanabilir.” cümlesinde ilk kez kullandığı, Marksist terminolojinin bir kavramı olan “self determinasyon”daki anlam kaymasına bakar mısınız? Şimdi bu kavram, ABD ve AB emperyalizminin temel tezi oldu! Tersanlamın bu kadarına da pes doğrusu demeden önce, daha güncel örnekler var, onlara bakalım: “AB kapitalizminden eşitlik ve sosyal adalet, ABD emperyalizminden demokrasi umma”ya ne buyurursunuz? Peki, son halkoylamasından sonra seçim hukuksuzluğu karşısında “NATO’yu demokrasi müdahalesi için Türkiye’ye davet etme”ye? Ya son yerel seçimlerde “aynı oyun (reyin) dörtte birini geçersiz, dörtte üçünü geçerli” sayan hukuka?  

Daha önce de 2010 Anayasa Değişikliği Referandumu’nda Türkiye sadece dilsel bir tersanlam yaşamamıştı, keskin bir kırılmanın politik oksimoronuydu “Yetmez ama evet!”, sol politik düzlemde derin bir yarılmaydı! Sonra bu yarılma ‘sol’un “açılım” desteğiyle devam etti. Nereye vardı? “Self determinasyon”a; yani ABD emperyalizmine! “Sol siyasal İslam” ve “sol emperyalizm” güçlü bir tersanlam örneği oluşturdu.   

Konuyu biraz daha yakına getirmeden önce Koç Grubu’nun “halkçı kapitalistliği”; Erdoğan’ın “demokratik diktatörlüğü”, Cumhurbaşkanı’nın “partili tarafsızlığı”, AKP’nin “laik dinciliğ”i, TBMM’nin tüm yetkilerini elinden alan Anayasa değişikliğinin “bütçe bile yapamayan güçlü meclisi; bağımsız, tarafsız, atanmış yargısı; Erdoğancı solcu ve milletsiz tek millet” tersanlamlarındaki kavramsal kaymaların sosyal karşılıklarını anımsamakta yarar var.

Tam Bir Oksimoron

Eğitim mahallesine gelecek olursak, maşallah MEB, tersanlamda bütün rakiplerine fark attı. Uzaktan eğitimin aracı olan EBA’nın daha ilk günde çökmesine Bakanımızın “Demek talep çok!” diyerek sevinmesi son örnek, ama evveliyatı var: “4+4+4 kesintisiz eğitim”de “artılar” la “kesintisiz” güzel bir oksimoron oluşturuyordu, “açık öğretimin örgün eğitim içine alınması” da cabasıydı! Sonra arkası çorap söküğü gibi geldi: Dinî seçmeli dersler, “zorunlu seçmeli” yapıldı; TÜBİTAK protokolüyle yapılan proje etkinliklerindeki Hacı Robot’ta olduğu gibi “bilimsel dincilik” oksimoronun iyi bir örneği oldu. Ama yine de hiçbiri, MEB’in kendi okulundaki öğrenci velilerinden aldığı “eğitime katkı payı”yla özel okul öğrencilerine verdiği “teşvik” tersanlamıyla yarışamazdı!

“Özel hastane sahibinin Sağlık”, “turizm şirketi sahibinin Kültür ve Turizm Bakanı” olabildiği bir ülkede “develerin tellal, pirelerin berber olması”ndan daha etkili bir oksimoron örneği değil midir bir özel okul sahibinin Milli Eğitim Bakanı’ olması?

Eğitim Bakanımız, eğitim teknolojileri zirvelerinde yaptığı “okulların vazgeçilmez eğitim mekânları olmaktan çıktığı”, “öğretmenlerin öğretmenlik yapmamaları gerektiği” gibi tersanlamlarla eğitimi tatlı tatlı yönetirken ortaya çıkıveren Corona virüsü bütün oksimoronları mümkün kıldı!

Bakanlığımız, olabilecek her türlü senaryoya hızla çalıştı; çekimlere hazır hale geldi! Ne sorulsa, her göreve hazırız, dedi! Hemen anlaşıldı ki sınav merkezli eğitime “karşı” olan Bakanımızın tüm senaryoları sınav odaklıydı; sınavdan milim taviz vermedi! ÖSYM bile YKS’de bir ileri bir geri bocalamışken MEB LYS’de ne dediyse o oldu. Çünkü sınav, özel okuluyla, kursuyla, yayınıyla çok büyük bir sektördü ve sektörün yalpalamaya tahammülü yoktu!

Oxusyok,môros” var!

Bu sektörün gücü eğitim bakanlığını tümüyle yönetimi altına aldı. Devlet okulları kapalıyken özel okullarda ve kurslarda uzaktan eğitim başladı. Sonra yine özel kurumlarda 8 ve 12. sınıflarda yüz yüze sınav eğitimine geçildi; devlet okulları yine kapalıydı. Sanırsınız ki Bakan, kamu okullarını kapatıp istifa etti ve geldiği sektöre döndü! Bakanlıktan peş peşe gelen yazıların çoğu özel öğretim kurumlarındaki “eğitim”i düzenliyordu. “Özel Öğretim Kurumlarında Yüz Yüze Eğitim”le ilgili olan son yazıyla da kamu okullarının kapısına kilit vuruldu! Özel öğretim kursları rahat olsunlardı, artık 8 ve 12. sınıflardan başka ara sınıflarda da yüz yüze eğitim verebilirlerdi!

Devlet okulları mı? Salgın nedeniyle hâlâ kapalı! Çünkü Corona virüsü, mutasyon geçirerek devlet okullarında etkili olurken özel öğretim kurumlarında bulaşı özelliğini yitirmiş; eğitim sistemimizi Bakanımızın öngördüğü üzere okulsuz ve sosyoekonomik bakımdan dezavantajlı ailelerin çocuklarını eğitimsiz bırakmıştı!

Ama bu bir oksimoron değil, çarkın dönmesi için gerekli olandı!

“Oksimoron” için 3 yorum

  1. Kaleminize sağlık Mustafa Bey,çok güzel bir konuya el atmışsınız.Ters anlam çok yerinde bir öneri olmuş.Bizler kullanalım.Dilimize kolay yerleşebilecek bir sözcük.Örnekler de harika.Bir katkı da benden olsun:Yolda taş düşebilir uyarısı var ama taş zaten düşmüş yolu kapatmış veya araçların üzerine düşmüş.fotoğrafı olsa güzel bir örnek olabilirdi.Kısacası kimsenin farkında olmadığı bir durumu da dile getirdiğiniz için çok teşekkür ediyorum.Bu konuyu daha çok duyurmamız gerekiyor.kolaylıklar diliyorum.

Haydar Kılınçoğlu için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir