Seçim ve Eğitim

Demokrasiyi sandıktan ve oy kullanmaktan ibaret gören seçim sistemi, “demokratik” tavır bakımından, Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi’nin gerisine düşmüş görünüyor. Gençlerin geleceklerini belirledikleri üniversite sınavlarındaki soruların altına beş seçenek yazarak onlara “çoktan” seçme olanağı tanıyan ÖSYM bile, iktidar ve muhalefet blokları biçiminde sadece “iki seçenek” dayatan seçim sisteminden daha “demokratik” değil mi?

Bu “antidemokratik” olguyu yalnızca seçim sistemiyle açıklamak zor; ona, kötüyü derecelendirerek “ehvenişerr”i seçip aklında ve gönlünde yatanı bir kenara atıveren seçmenin “psikopolitik” halini de eklemek gerekir. Hatta “ince”ldiği yerden koparak azalan seçenek sayısı karşısında yükselen borsayı da! İnsanın, hiç seçim olmasa siyasi ve iktisadi istikrarın güçlenerek devam edeceğine, gerisininse hiç de önemli olmadığına inanası geliyor! Bu postmodern durum; bağımsızlık, cumhuriyet, sosyalizm gibi ulusların ve insanlığın büyük anlatılarını yıkıp yok ediyor.

14 Mayıs seçimlerinin oy pusulasında 1’i çekilmiş 4 cumhurbaşkanı adayı, 5 ittifak bloğu ve 24 siyasi parti adı var. Bundan daha “demokratik” bir seçim mi olur demeden önce, “en kritik seçim” ve “bir beka sorunu” söylemiyle seçeneklerinizin nasıl “iki”ye indirildiğini düşünün. Seçimin nasıl bir mantık ve matematiği varsa artık “Ona verilen oylar, buna yarar!” argümanı ne denli güçlenirse, gerçekten de “ona verilen oylar ona değil, buna yarıyor!” O halde şöyle söyleyebiliriz: Seçimin biri açık, diğeri örtük iki sistemi var: Açık olan oy pusulasındaki “demokratik” görünüm, örtük olansa “ona verilen oy buna yarar” formülü!

Sadece seçimin mi siyasi partilerin de iki ayrı programları var; onların da biri açık, biri örtük. Aynı başlıkları taşıyan bu programlardan açık olanı, partinin mevcut statüko içinde var olabilmesinin meşruiyeti için gereklidir. Örtük program, kuruluş ideallerini taşıyor, iktidarı ele geçirdikten sonra uygulanacak olanı anlatıyor. Bu iki program, merkez partilerde birbirine benzerken radikal partilerde apaçık bir farklılık kazanıyor!

Radikal partilerin kuruluş amaçlarını içeren örtük programları, ilan edilmemiştir ve kuruluştan önce de ilan edilemeyecektir! Bunun iki nedeninden biri, var olan yasal engeller; diğeri, halkın mevcut düzen içinde kurulmuş düşünme konforudur! Öyle ki 21 yıldır iktidarda olan bir parti bile örtük programını uzun yıllar açık kılamamıştır. Bu yüzden programını satır aralarından, parti kadrolarının yaşam tarzlarından, ilişki biçimlerinden, kültürel kodlarından okuyabiliriz. Bu bir niyet okumak değil, örtü kaldırmaktır!

Açık program partilerin vitrinidir, seçimden seçime sergilenir ki örtük olan daha iyi örtülsün! Bu programların en çok açıldığı zemin ve zaman, seçimler ve seçim beyannameleridir. Motto ifadeler gibi bildirim cümlelerinden oluşur seçim beyannameleri; cümleleri “ceğiz, -cağız” kipli yüklemlerle bağlıdır. Tabi örtük programda temel anlamlarıyla kullanılan kavramların içerikleri açık programda ya tümüyle boşaltılmış ya da tümüyle başka anlamlarla doldurulmuştur. Bu nedenle bir seçim beyannamesini anlamlandırmak, bir çeşit kod çözmektir!

Örneğin ulusal bağımsızlık ve cumhuriyet aydınlanmasıyla sorunları olan, emperyalist ve merkezî ekonomik sistemle barışık HÜDA PAR’ın karma eğitime, kadına şiddeti önlemeye yönelik 6284 sayılı yasaya karşı olmasında, medreselerin zorunlu eğitim programına alınmasını istemesinde AKP’nin 21 yıllık yıkımının izlerini görmek zor değildir; hatta “2023 Vizyon Belgesi” adıyla açıkladığı seçim beyannamesinde “İnşallah cumhuriyet, üzerinde kurulup geliştiği topraklara ruh veren aziz İslam’ın medeniyet değerleriyle bihakkın yeniden buluşacak, bu değerleri özümsemiş temsilciler eliyle de geleceğini şekillendirecektir.” diyerek karşı devrimci örtük programını ancak bu kadar açabilmiştir şimdilik!

Ama 21 yıl sonra bir kere daha iktidar talep eden AKP’nin seçim beyannamesindeki eğitim “-cağız, -ceğiz”lerini anlamlandırmak bu kadar kolay değildir. Örneğin ilk okuduğunuzda rahatlıkla CHP’nin eğitim programına ait sanabileceğiniz “Gençlerimize demokratik ve bilimsel eğitim zemini sağlayacak, fikri ve vicdanı hür gençler olarak özgürlüklerini ve kendini ifade imkânlarını destekleyeceğiz.” cümlesi, ham anlamıyla 21 yıllık eğitim yönetiminin getirdiği yıkımı ortadan kaldırmaya yöneliktir ki tam bir “oksimoron”dur! Oksimorondur, çünkü bir önceki paragrafta sözü edilen partiyle aynı ittifakın içinden seslenmektedir.

 Öyleyse “demokratik”ten başlayarak kodu çözmek gerekiyor: Mustafa Kemal Atatürk’ün “Cumhuriyet”, “bağımsızlık” ve “halk” için mücadeleye çağırdığı gençliği; AKP’nin örtük programında Necip Fazıl’la “Halka değil, Hakka inanan, meclisinin duvarında ‘Hakimiyet Hakkındır’ düsturuna hasret” çekmeye, “kindarlığa ve dindarlığa” çağırmasını, diğer müttefikin de “ahiret öncelikli bir nesil” yetiştirmek ereğini, beyannamedeki bu “demokratik” kavramıyla nasıl bağdaştırabilirsiniz? İki biçimde: Ya kavramın içini boşaltarak ya da ona başka bir anlam yükleyerek! Başka türlüsü mümkün değil; çünkü ifadelerin biri açık, diğeri örtük programa aittir! Açığında “halkın egemenliği”, örtüğünde “tek adam yetkesi” anlamı taşır!

Cümlenin ikinci kelimesi “bilimsel”in sonucu ise şu oldu: Biyoloji derslerinden “evrim kuramı”nı attıktan, müfredatı bilim dışı, inanç temelli argümanlarla doldurduktan sonra öğrenciler; TÜBİTAK etkinliklerinde “Kansere Karşı Dua” ve “Kabe’yi Tavaf Eden Hacı Robot” gibi “bilimsel” projeler geliştirdiler! Şimdi de öğretmenleri seminerlerde “Kuş, Kabe’nin üstünden uçarsa hemen düşer.” gibi “bilimsel” bilgilerle eğitip sözcüğün beyannamedeki temel anlamının açık, mevcut sonuçları doğuran anlamının örtük programa ait olduğunu “açık” ettiler!

Seçmek bir bilinç işidir, bilinç ise belli ki bilmekle ilgilidir. 21 yıldır deneyimlediğimiz eğitimle “bilmek”ten uzaklaştırılmış seçmen, çocuğunun eğitimine demokratik çoğunlukla değil, liyakatli azınlıkla karar verilmesini isterken, içinde bulunduğu gemiyi yönetecek kaptanı demokratik çoğunlukla belirlemek istemesi, 2500 yıllık bir kavram ve 250 yıllık bir uygulama olan “demokrasi”nin bir paradoksudur.

Bu paradoksu eğitimle, bilmekle ve bilinçle aşabiliriz ancak, başka çaresi yok!   

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir