“Muhafazakâr Modernizm”: Bir D(emir)ağ Masalı

24 Kasım Öğretmenler Günü’ydü, 25 Kasım’da (1889) Cumhuriyet’in öncü romancılarından Reşat Nuri Güntekin doğmuş, 14 Kasım’da (1987) da Amerika’dan sinemamıza Hollywood teknikleriyle dönen Turgut Demirağ ölmüştü. Bu vesileyle “öğretmen” teması, Reşat Nuri öyküsü ve Demirağ’ın “Bir Dağ Masalı” filmi bu yazıda buluştu.

Sinemanın Edebiyat Aşkı

Türk sinemasında bu aşkın 1917’de başladığını gösteriyor kaynaklar. Ama sinemamızın ilk konulu filmi Molieré’in Zoraki Nikah’ından uyarlanan Himmet Ağa’nın İzdivacı mı, yoksa Mehmet Rauf’un Pençe’si mi olduğu konusunda görüşler muhtelif. 

Sonrası çorap söküğü gibi geliyor zaten: Hüseyin Rahmi’nin Mürebbiye’sinden Nazım Hikmet’in Yolcu’suna, Yakup Kadri’nin Nur Baba’sından Halide Edip’in Vurun Kahpeye’sine, Esat Mahmut Karakurt’un Allahaısmarladık’ından Kerime Nadir’in Hıçkırık’ına, Muazzez Tahsin Berkant’ın Küçük Hanımefendi’sinden Halit Ziya Uşalıgil’in Kırık Hayatlar’ına ve daha yenilerden Yusuf Atılgan’ın Anayurt Oteli’nden Kemal Tahir’in Karılar Koğuşu’na, Zülfü Livaneli’nin Mutluluk’undan Hasan Ali Toptaş’ın Gölgesizler’ine yüzden fazla uyarlamayla bu aşk devam ediyor.

Özellikle 1960’lardan sonra artan film talebinden kaynaklanan sinemanın edebiyata yönelimi, anlamlandırma imkânları farklı iki sanatı  başarılı bir biçimde buluşturan örnekleri oldu kuşkusuz. Ancak sinema sanatının daha çok teknik bir altyapıya, edebiyat sanatınınsa dilsel anlatıma dayanmasının, bu buluşmayı çoğu kez sabote ettiği bilinen bir gerçektir. Çünkü Rusların çeviri için söylediği  “Çeviri kadın gibidir; güzeli sadık olmaz, sadığı güzel olmaz.” sözü belki daha çok edebiyattan sinemaya yapılan uyarlamalar için geçerlidir!

Nihayet Adalet Ağaolu’nun, Fikrimin İnce Gülü adlı romanından uyarlanan filmi beğenmeyip mahkemeye başvurduğu; Tarık Dursun K.’nın, Alçaktan Uçan Güvercin filmine, senaryosunu da bizzat kendisi yazdığı halde, filmden memnun olmadığı bilinen örneklerdir. Işıl Özgentürk’ün, Feride Çiçekoğlu’nun, Metin Kaçan’ın ise “edebiyatçı” sıfatlarına “sinemacı”yı da ekledikleri ve ancak o zaman sinema-edebiyat buluşmasında daha başarılı örnekler verdikleri  açıktır.

Eğitim Sinemasında Sadakat

Edebiyatımızın “eğitim, okul, öğretmen” konulu eserlerinden sinemaya yapılan uyarlamalara bakacak olursak, aklımıza ilk gelen Rıfat Ilgaz’ın ölümsüz eseri Hababam Sınıfı’dır ki yönetmen koltuğunda Ertem Eğilmez ustanın oturmasına, senaryosunda deneyimli senarist Umur Bugay’ın imzasının bulunmasına, müziğinde ünlü müzisyen Melih Kibar’a ait notaların olmasına karşın yine de “güzel-sadık” dengesinin kurulmasında sorunlar olduğu; büyük yazarın rahatsızlığını dile getiren oğlu Aydın Ilgaz’ın şu sözleriyle sabittir: “Yapıtın toplumsal içeriğinin ve vermek istediği mesajların çoğu filmde yok sayılmış ve film sabun köpüğü’ bir komediye dönüşmüştü.”

Reşat Nuri Güntekin kimdir : Reşat Nuri Güntekin Hayatı ve Nereli?
Reşat Nuri Güntekin

Bu yolda “komediye dönüşmüş” uyarlamalar yanında “trajediye dönüşenler” de var ne yazık ki. Bir “öğretmen romancısı” olarak da bilinen Reşat Nuri Güntekin’e yapılan tam da budur. Reşat Nuri’nin üç romanının kahramanları; Çalıkuşu’nun Feride’si, Yeşil Gece’nin Ali Şahin’i ve Kan Davası’nın Ömer’i öğretmendir. Acımak’ın Zehra da ikinci planda bir öğretmen roman kahramanıdır. Öte yandan 1927’de Fikirler adlı dergide tefrika edilmeye başlanan ve 1928’de Bir Köy Hocası adıyla kitaplaşan, 1973’te Bir Köy Öğretmeni adıyla bir kere daha basılan “iki perdelik mektep temsili” Bir Köy Muallimi ise tümüyle öğretmen odaklı bir oyundur.

Bir D(emir)ağ Masalı

Turgut Naci Demirağ (1921-1987) mektepli sinema yönetmenlerimizden. Ziraat Mühendisliği okumak için gittiği Amerika’dan, Güney Kaliforniya Üniversitesi’nden ve ünlü hocalardan sinema eğitimi alıp döndü; yönetmen, senarist, yapımcı olarak Türk sinemasına katkıda bulundu. İlk yerli uçağımızı üretip, ülkemizi demir ağlarla ören Nuri Demirağ’ın oğlu, şarkıcı ve oyuncu Melike Demirağ’ın babası olan sanatçı, And Film ve Şan Sineması’nın da kurucusudur.

Turgut Demirağ – MUBI'de Filmler, Listeler ve Bio

Sinemamıza Hollywood tekniklerini getiren Turgut Naci Demirağ

1967’de Bir dağ Masalı adıyla çektiği ve Lale Öğretmen’de Türkan Şoray’ın, Doktor Murat’ta Murat Soydan’ın, sözlüsü Lale’ye ihanet eden Ekrem’de Kuzey Vargın’ın, köyün geleneksel eğitim anlayışına sahip önceki öğretmeni Şükrü Efendi’de Ali Şen’in, Müfettiş Nuriye Hanım’da Mualla Sürer’in performanslarını sergilediği filmi Demirağ, küçük farklarla 1947’de de çekmiş; o şartlarda siyah beyaz çekilen film, 1948’de Yerli Film Yapanlar Cemiyeti’nin En İyi Kadın Oyuncu, En Başarılı Senaryo, En Başarılı 2. Film ödüllerini kazanmıştı.

Başarısız bir reşat nuri kolajı

Aynı yıl aynı filmle En Başarılı Öykü Ödülüne ise, buraya dikkat,  Reşat Nuri Güntekin layık görüldü. Çünkü filmin posterinde “Eser: Reşat Nuri Güntekin” yazıyordu. Her şey iyi güzel de Reşat Nuri’nin bu adla bilinen bir eseri yoktu! Bu adla bilinen bir eseri olmadığı gibi, Bir Dağ Masalı filminin temel tezini oluşturan “eski-yeni, geleneksel-modern çatışmasında” eğitime uzlaştırıcı bir misyon yüklediği ve “muhafazakâr modernleşme” benzeri bir absürdü savunduğu hiçbir eserinde vaki değildi!

Yönetmen Turgut Demirağ, 1947’de çektiği filmin ilk versiyonundaki karakterlerinin cinsiyetlerini   1967 çekiminde değiştirse de hikâye temelde aynıdır. Film, yoksuluyla, varsılıyla, imamıyla, muhafazakârıyla bütün köyün; bir Cumhuriyet öğretmeninin köye taşıdığı aydınlığı çoğaltma mücadelesine katılmasına odaklanır. Bu süreçte tek “sorun”, hakkında türlü dedikodular çıkan Öğretmen Lale’yi Ankara’nın “mevzuat”ıyla denetlemeye  gelen Müfettiş Nuriye Hanım’dır! Öğretmenin eğitime ve köydeki kimi olumsuz yaşam koşullarına  köylülerle birlikte ürettiği pragmatik çözümler, bu bürokrat hanımın teftişine takılır. Bereket çatışma uzun sürmez ve “muhafazakâr” ile “modern”in uzlaşmasıyla tatlıya bağlanır!

Filmden

Lale, yanında büyüdüğü dayısının iflası ve sözlüsünün ihaneti üzerine İstanbul’u ve Tıbbiyeyi 4. sınıfta terk edip yoksul bir köyde öğretmenlik için görev almıştır. Bu başlangıç ve gerekçe Çalıkuşu’yla aynıdır.  Köylüyü, ileri gelenleri, imamı ve eski muallimi, daha ilk günden köyün metruk okulunu onarma, çocukları okula yönlendirme gibi konularda seferber eder. Reşat Nuri’nin eğitim konulu hiçbir eserinde böyle bir “gül bahçesi” yoktur! Evet, Feride öğretmenlik ideali olmayan bir aşk kırgınıdır; ama Yeşil Gece’nin Ali Şahin’i azimli, mücadeleci bir Cumhuriyet öğretmeni değil midir? Hele Bir Köy Muallimi piyesinin Başöğretmeni Nihal, bırakın Ankara’yı temsil eden İlköğretim Müfettişi Naciye Hanım ile çatışmayı; cehalete ve gericiliğe karşı ellerindeki bütün yetkiyi kararlılıkla kullanan aynı safta mücadele eden iki eğitimcidir. Turgut Demirağ’ın Bir Dağ Masalı’ndaki bu saptırması, Reşat Nuri’yi, onun Cumhuriyet’in eğitim mücadelesine verdiği desteği anlamadığını değilse de doğru anlamadığını gösterir.

Artılar ve Eksiler

Birçok basit alt hikâyeyle yürüyen ve bir melodram hafifliğine ulaşan film, 1967 çekiminde Foto Direktörü Gani Turanlı, İstanbul, köy ve doğa manzaralarına yaptığı çerçevelemelerle kartpostal estetiğini yakalamayı başarıyor kuşkusuz. Köy öğretmeninin inisiyatif kullanarak birçok soruna bulduğu çözüm, hasta çocuklara mevzuatta olmamasına karşın aşı yapması, bahar aylarında davar peşinde koşan çocukların eğitimini kırlarda ders yaparak tamamlaması gibi uygulamaları; öğrencileriyle bire bir ilgilenmesi, yeteneklerini keşfedip geliştirmeye çalışması da takdire değerdir ve bunlar Bir Köy Muallimi piyesinden kolaja eklenen parçalardır. Öte yandan kameramanı, ışığı ve senkronu (Şerif Gören) ile teknik ekibi de filmin olumlu yanına  katmamız gerekir. Hele fon müziklerinde Metin Bükey ve orkestrası ile çocuk korosu söz ve müziğinde Münir Ceyhan ve orkestrasını anmadan geçmek tam bir körlük olur ki büyük haksızlıktır.

Bütün bu güzellikleri ve “Orda  Bir Köy Var Uzakta” şarkısının etkileyici orkestrasyonuyla ilerleyen filmin temel sorunu, “yeni” ile “eski”yi aynı terazide tartma eğilimidir. İstanbul’dan yöreye gezmeye gelen gençlerin dansları karşısına, davul zurna folkloruyla köy gençlerini çıkarması; filmin senaryosunu da yazmış olan Yönetmen Turgut Demirağ’ın, çağdaş kültürü yozlaşma perspektifinden gördüğünü gösterir.

Halktan insanlarla aralarına daima bir mesafe koyan, çıkarcı, bencil gençlerin bu tavırları, filmin modernizm eleştirisine elitizm gerekçesi üretir. Müfettiş Nuriye Hanım’ın, köydeki kimi uygulamalara yasa ve mevzuatla bağlı tepkileri, eski muallim Şükrü Efendi’nin tiratlarını “Halkım ben, halk!”  laytmotifiyle bitirmesi de filmin moderne karşı bürokrasi eleştirisiyle yaklaştığının bir göstergesidir.

Halit Akçatepe'nin çocuk yıldızlığı zamanları: Bir Dağ Masalı (1947)
1947 Çekiminden, Çocuk Oyuncu Halit Akçatepe

“muhafazakâr modernlik”

Her devrimci toplumsal süreçte olduğu gibi Cumhuriyet dönüşümleriyle birlikte gelen yeni hukuk sisteminin ve bürokratik kontrolcülüğün; geleneksel kültür, yaşam tarzı ve yerleşik ilişkilerle çatışması kaçınılmazdır. Bir Dağ Masalı’na yansıyan “vicdan-yasa” çelişkisi bu düzleme oturur ve öğretmenin pragmatik yaklaşımıyla müfettişin bürokratik yaklaşımı karşı karşıya gelir. Önemli olan bu çatışmanın nasıl ele alınıp çözüldüğüdür. Demirağ, çatışmayı gösterir, hemen diğer entrik ögelerin peşine düşer; çözüme ilişkin entelektüel, derinlikli bir fikir ortaya koymaz; vicdanı yasanın üstüne çıkarır, bırakır. Buradan modernin, muhafazakârı dikkate alarak ilerlemesi gerektiği fikrine bir kapı aralanır.

İşte o kapıdan içeri dolan tarikatlar, cemaatlar Cumhuriyet’in bütün kurucu değerlerine savaş açmış; 15 Temmuz 2016’daki silahlı girişimi önlenmiş; ama Türk modernleşmesini özellikle son yirmi yılda “reklam arası”, “gerileme dönemi” gibi kurşunlarla ideolojik bir saldırıya maruz bırakmıştır.

Bir Dağ Masalı’nın büyük ayıbı, modernleşmenin bir ürünü olan sinema aracılığıyla, olası bir gericileşmeye elverişli bir kültürel iklim yaratılmasına göz yummuş olmasıdır. Daha kötüsü ise  “öğretmen yazarı” olarak bilinen, Cumhuriyet döneminin önemli sosyal romancısı öğretmen, müfettiş, eğitimci Reşat Nuri Güntekin’i buna alet etmesidir ki asıl yanlış buradadır.

““Muhafazakâr Modernizm”: Bir D(emir)ağ Masalı” için bir yorum

  1. Çok teşekkür ederim bu güzel çalışman için kutluyorum,konu ettiğin filimlerin kitapların çoğunu okudum hatırlattığın icin tekrar teşekkür edrim kal sağlıcakla güzel dostum…

Hasan Çerçioğlu için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir