COVID-19’un, eğitimin kamusal niteliğini tümüyle silmesine ramak kaldı. İnternetiyle, bilişim teknolojileriyle “tele eğitim”, bu olanaklara sahip sınıflar için hızla kurumsallaşırken okul eğitimi geri çekiliyor. Pandemi, eğitim alanındaki eşitsizlik uçurumunu derinleştirirken, küresel sistemin kılı kıpırdamıyor. Bu sistemin dayattığı ekonomik zorluklar içinde sosyalizm, kurum-birey çatışmalarına ilişkin sorunlar yaşasa da kamusal eğitimi inşa mücadelesine devam ediyor; tıpkı Ernesto Daranas Serrano’nun Conducta’sındaki gibi…
Küba Denince…
Ağızlarında uzun ve kalın purolarıyla poz veren yanık yüzlü yaşlılar mı geliyor aklınıza, rengârenk giysileriyle dans eden güzel kızlar mı? Eski model otomobiller, bakımsız sokaklar, yoksul insanlar mı? Yeşil, geniş yapraklı ağaçlar ve sıcak Karayipler esintisi mi? Fidel Castro mu, Che Guevara mı geliyor aklınıza? Havana’daki bir parkta Atatürk’ün büstü mü?… Yoksa hepsi mi?
Benim aklıma hemen Nazım’ın Saman Sarısı şiirindeki dizeleri geliyor: “Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin…” Sonra Jose Marti geliyor, Küba’nın ulusal devrimci şairi “Guantanamera” ırgatlarıyla ve Nicolas Guillen tabi, “Bolivyalı Küçük Asker” adlı Guevara ağıtıyla… Birçok “78’li” gibi, devrimci duygularımı havalandıran daha birçok şey:
(…) "Küba’dan döndüm bu sabah Küba meydanında altı milyon kişi akı karası sarısı melezi ışıklı bir çekirdek dikiyor çekirdeklerin çekirdeğini güle oynaya sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin işin kolayına kaçmadan ama gül yanaklı bebesini emziren melek yüzlü anneciğin resmini değil ne de ak örtüde elmaların ne de akvaryumda su kabarcıklarının arasında dolanan kırmızı balığınkini sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin 1961 yazı ortalarında Küba’nın resmini yapabilir misin çok şükür çok şükür bugünü de gördüm ölsem de gam yemem gayrının resmini yapabilir misin üstat yazık yazık Havana’da bu sabah doğmak varmışın resmini yapabilir misin" (Nazım Hikmet, Saman Sarısı)
Hal ve Gidiş
Yazı, bir nostalji rüzgârına kapılıp filmi kaçırmadan sinemaya dönmeliyiz! Bu kez, Conducta (Davranış, Hal ve Gidiş) filminden Küba’da eğitimin Hal ve Gidiş’ine bakacağız. Çocukluğunuzun karnelerini anımsayın: Sol yanda derslerinizin notları yazardı, sağ yanda ise Davranış notları vardı; en alttaki Hal ve Gidiş notunuz hiç değişmezdi: 5 (Beş)!
Nazım Hikmet’in Abidin Dino’dan mutluluğun resmini yapmasını istediği yılda doğan Ernesto Daranas Serrano, Conducta ile sosyalizm referansımız Küba’nın karnesindeki Hal ve Gidiş hanesine “5 (Beş)” yazmıyor belki; ama kamusal eğitimin sosyal sorunlarla ilgisinin altını kalın kalın çiziyor. Yönetmenin dört yapımlık filmografisinin üçüncüsü olan ve toplumsal gerçekçi bir yaklaşımla çektiği 2014 yapımı Hal ve Gidiş’in senaryosu da kendisine ait. Ernesto Daranas’a uluslararası festivallerde kendini gösterme fırsatı sağlayan film, Küba üzerine ideolojik tartışmaları da tetiklemiş. Havana, Lima, Brasilia ve Malaga’da En İyi Film ödülünden En İyi Yönetmene, En İyi Kadın Oyuncu’dan En İyi İzleyici ödülüne kadar birçok başarıya imza atmış.
Küba eğitim sisteminin, ilköğretim kademesinde 11 yaş grubundaki son sınıf öğrencilerine odaklanan filmde yönetmen, bu öğrencilerin eğitim sorunları üzerinden kamerayı toplumsal sistemdeki kimi yaralara doğrultup yakın plan çekim yapıyor: Chala (Armando Valdés Freire) 11 yaşında, yaşamın acı gerçekleriyle baş başa kalmış bir çocuk ve uyuşturucu bağımlısı annesiyle yaşıyor. Baba var mı yok mu, varsa kim, yoksa nerede, o da bilmiyor; ama babasızlığın acısını “Sezercikvari” bir ağlatıyla ortalığa sermeden, olgun bir sorumluluğun altında direniyor! Bu yüzden tam bir çocuk yetişkin, büyümüş de küçülmüş! Dövüş köpekleri eğiterek evin geçimini sağlıyor Chala ve kan revan içinde biten bu dövüşlerde tanık olduğu şiddeti yaşamında normalleştiriyor!
Carmela (Aliana Rodriguez), Chala’nın saygı duyduğu, ihtiyacı olan aile sıcaklığını onda bulduğu orta yaş üzerinde bir öğretmen. Hastalığı nedeniyle kısa süreliğine ayrıldığı okulunda yerine gelen genç öğretmen, Chala’yı ailesizlik ve asilikten dolayı yatılı okula gönderiyor. Carmela tekrar okula döndüğünde bu genç öğretmenin, başarılı da olsa sorunlu gördüğü öğrencilerden sınıfını “temizlemek” istediğini görüyor. Hal ve Gidiş’in gerilimi, bu ikisinin ve buna katılan diğerlerinin arasındaki çatışmaya oturuyor. Yönetmenin niyeti ne olursa olsun seyirci, bu çatışmayla birlikte onun arkasındaki sisteme, yani sosyalizme odaklanıyor.
Özgün bir sinema dili ortaya koyduğunu söyleyemesek de Ernesto Daranas, kameranın yaklaşma-uzaklaşma hareketleriyle çerçeve içinde konuyu izlemede ve dikkat noktalarının altını çizmede başarılı görünüyor. Asıl başarının ise yönetmenin mekân seçiminde, oyuncu yönetiminde ve diyaloglarda olduğu rahatlıkla söylenebilir.
Peki, filmin odak ve yan hikâyelerini yaratan tarihsel, sosyal ve kültürel arka planda neler var? Karayipler’in 109.884 kilometrekarelik en büyük ve 11 milyondan fazla nüfusla en kalabalık adasıdır Küba. 1500’lerde İspanya’nın, 19. yüzyılın sonlarından itibaren Amerika’nın sömürüsü altında yaşamış, 1959’a kadar Amerika’nın desteklediği, dünyanın en ünlü diktatörü Fulgencio Batista’nın yönetiminde kalmış. 1 Ocak 1959’da Fidel Castro önderliğindeki gerilla hareketi, Batista’yı tahtından indirmiş. Sonrası uzun bir sosyalist devlet ve toplum inşası… Yoğun bir kamulaştırma hareketi, Sovyetler Birliği desteği… Sonra Sovyetler’in çöküşü ve ABD ablukası, ekonomik deprem, yoksulluk, açlık… İnanılmaz bir toplumsal direniş ve bugün üstü başı perişan, ama onurlu bir Küba!
Hal ve Gidiş’te izlediğimiz, eğitim üzerinden yapılan sistem eleştirisine neden olan toplumsal yaralar, ABD sömürgeciliğinin burnu dibinde bağımsız ve sosyalist kalabilmenin bedelidir. İşte bu bedelden Conducta’ya yansıyan birkaç dokunaklı yan hikâye: Chala’nın sevgili öğretmeni Carmela’nın, kızı ve torunu Miami’ye yerleştikten sonra yaşadığı yalnızlık ve özlem; Chala’nın babası olup olmadığını bilemediği köpek dövüştürücüsü Ignacio ile uyuşturucu bağımlısı annesinin cinsel dürtülerden ibaret ilişkisi; Chala’nın, akıllı ve güzel sınıf arkadaşı Yanni’ye duyduğu sevgi ile ailesinden kaynaklanan olumsuzluklar arasındaki sıkışmışlığı; mülteci Yanni ve babası Pablo’nun nüfusa kayıt sorunu ve yaşadığı işsizlik; babası kim bilir neden cezaevine düşmüş, babasızlığın acısını yaşayan başka bir çocuk: Yoan…
Bu küçük küçük alt hikâyeler üzerinden ilerleyen filmin gerçekçi bir Küba resmi çektiği söylenebilir. Hatta yönetmenin zabıta, okul müdürü, sosyal hizmet görevlisi, birkaç başka öğretmen gibi resmi görevliler üzerinden rejim eleştirisine yöneldiği de ortadadır: Çünkü Yanni’nin çok sevdiği Camilo’nun ölümünden sonra sınıf panosuna Azize Meryem kartını koyması, okul idaresi ve öğretmenleri tarafından tepkiyle karşılanmıştır; özellikle genç öğretmenler çocukların sosyal sorunlarını kendi mekânlarında ve kendi sorumluluklarındaki eğitim içinde değil, onları okuldan uzaklaştırarak “çözmek”tedirler. Resmi görevliler görevlerini üstlerine yansıtmadan, onları “rahatsız etmeden” ve sorumlulukla değil görev yetkileriyle çözmek yanlısıdırlar. Nihayet sistem ilticaya, yoksulluğa, suça ve inanca bir çözüm üretememiş; rejim propagandası, okullarda slogan seviyesini aşamamıştır… Üstelik bütün bu olumsuzlukları cesaretle su yüzüne çıkarmaya çalışan Carmela, rejimin “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” duygusu içinde hareket eden memurları tarafından engellenmeye çalışılmakta, okuldan emekli olmaya zorlanmaktadır…
Küba Sineması
Yoksa sosyalizm Küba’da heyecanını yitirdi mi? Oysa Castro’nun emperyalist kültürel saldırıya karşı “Kültürel yatırımlar, ancak insanı özgürleştirmesine ve halka verdiklerine göre değer kazanır.” hamlesi, devrimden hemen sonra Küba Sinema Endüstrisi ve Sanat Enstitüsü (ICIAC)’nün kurulmasını sağlamıştı. Küba sineması ICIAC bünyesinde İtalyan Yeni Gerçekçiliği’nden özgür Küba tarzı arayışlara, küçük burjuva eğilimlerinden militan sinema anlayışına, oradan güçlü görsel etkilere sahip aksiyon sinemasına, Western’in Küba sürümü olan Sine-Mambi’ye (Kübalı isyancı) kadar birçok eşikten geçti.
Bütün bu eğilimlerin resmi bir kurum içinde ortaya çıkabilmesi, Küba’da cisimleşen sosyalizmin yüksek özgüveni sayesindedir. O kadar ki, rejim için birçok kara propaganda malzemesi bulabileceğimiz Hal ve Gidiş de ICIAC yapımı bir filmdir ve devlet tarafından yabancı festivallere gönderilmiş, ulusal yarışmalarda ödüllendirilmiştir! Alfredo Guevara, Tomas Gutierrez Alea’yla devrimci duyarlıkları tetikleme görevi üstlenen “3. Sinema”da, muhalif Ernesto Daranas’ların varlığı sanatsal çalışmalara ait diyalektiğin ve dinamiğin bir gereği sayılmalıdır.
Ders
Sınırlı bütçesinden eğitime en çok payı ayıran (%18), “Bilmiyorsan öğren, biliyorsan öğret!” şiarıyla başlattığı eğitim seferberliğiyle bugün Latin Amerika’nın en başarılı eğitim çıktılarına ulaşan Küba’nın eğitim ve toplumsal sorunlarını beyaz perdeye taşıyan Hal ve Gidiş’ten alacağımız birkaç “ders”le, daha fazla didaktizme batmadan yazımızı bitirelim:
Öğretmenin özgüven ve inisiyatif sahibi olması gerektiğinin altını çizen derstir, bu dersi tecrübeli öğretmen Carmela vermektedir: “Sınıfıma ne olacağına karar veremediğim gün kariyerimin son günü olur!”.
Eğitimin sınava değil, hayata kamusal bir hazırlık süreci olduğunun dersidir: “Bir çocuğu büyütmek için dört şeye ihtiyaç var: Bir ev, bir okul, ilgi ve şefkat! Fakat bu kapının dışında gerçek bir hayat var!”
Bir insanlık dersidir: Küçük kızını olumsuz etkilerden korumak için kızı yanında olduğu sürece zabıtalar, ülkede kaçak çalışan mülteci Pablo’ya müdahale etmezler: “En kötü efendiler hizmetkârlardan çıkar! Sonuçta o da bizim gibi bir insan!”
Son ders de öğretmeni, salt bir bilgi aktarma teknisyeni, sınıfın patronu veya özel okulda “müşteri temsilcisi” olarak gören “eğitimci”ler ve öğrenciyi kariyerinin sadece bir nesnesi sanan öğrenmenler içindir: Kendi hayatını da tehlikeye atan olaydan sonra Chala, öğretmeninden tokadı yer; Öğretmen Carmela pişmanlık duygusuyla kıvranarak sorar:
-“Acıdı mı?”
-“Tokat değil, cetvel daha çok acıtıyor öğretmenim!”
-“Asıl seni kurtarmaya çalışmak daha çok acıtıyor!”
Acımasızca rekabetçi kapitalist sistemden sosyalizme düşecek en küçük bir leke de bizi acıtıyor!
Eline, beynine sağlık kardeş.