Tûtî-i Mu’cize Gûy

Bilim insanlarının söylediklerine göre, “insan türü olarak son ortak atamız bakımından papağanlara 318 milyon yıl uzak, şempanzelere ise 6 milyon yıl yakınmışız. Üstelik şempanzeler insanlardan sonra en zeki canlılarmış. Buna karşın konuşmayı etkileyen anatomi, sosyallik, beyin ve gen farklılıkları nedeniyle şempanzeler konuşamıyor; papağanlar ve bazı ötücü kuşlar ise konuşabiliyorlarmış.” Ama nasıl?

NEF’İNİN MUCİZELER SÖYLEYEN PAPAĞANI

Divan Edebiyatı’nın en “sivri dilli” şairidir Nef’i. Ünlendiği 17. yüzyıl başlarının devlet adamlarını, sanatçılarını, tanınmış meslek erbabını eleştirdiği Sihâm-ı Kazâ (kader okları) şiirlerinden dolayı “zararlı” anlamına gelen “Zarrî” mahlasını hak etmiştir. Nef’i (nafi, yararlı) mahlasını ise, şiirlerini çok beğenen Gelibolulu Müverrih (tarihçi) Ali’ye borçludur. Edebiyatımızda ifratla tefrit (övmede ve yermede abartı) arasında kalmış, sanatındaki bu tezadı adına kadar taşımış, hem kaside (övgü) hem hiciv (yergi) türünde onun kadar ünlü ve önemli ikinci bir şair bulmak zor.

Ama bu dil yazısının meramı, IV. Murat’a hiciv yazmama sözü verdiği halde sözünü tutamayıp Vezir Bayram Paşa hakkında bir hicviye yazınca, sarayın odunluğunda kementle boğularak öldürülen Nef’i’nin bu sivri dilliliğini anlatmak değil; tersine onun Divan şairlerinin kendileri ve sevgilileri için kullandıkları “tatlı dilli” sıfatına sadık kalarak yazdığı bir gazelinin bize esinlediği, insan diliyle diğer hayvan türlerinin iletişim sistemleri arasındaki benzerlik ve farklılıklara bakmayı denemek.

O halde önce Nef’i’nin o çok bilinen, ItrÎ’nin hocası Koca Osman’ın bestelediği ve günümüz popüler kültürüne bile mal olmuş “değil” redifli gazelini okuyalım:

“Tûtî-i mu’cize-gûyem ne desem lâf değil

Çerh ile söyleşemem âyînesi sâf değil

Ehl-i dildir diyemem sînesi sâf olmayana

Ehl-i dil birbirini bilmemek insâf değil

Yine endîşe bilir kadr-i dür-i güftârım

Rûzigâr ise denî dehr ise sarrâf değil

Girdi miftâh-ı der-i genc-i ma’ânî elime

Âleme bez-i güher eylesem itlâf değil

Levh-i mahfûz-ı suhandir dil-i pâk-i Nef’î

Tab’-ı yârân gibi dükkânçe-i sahhâf değil”

HAYVANLARDA SESLİ İLETİŞİM

Osmanlı münevverinin bugün artık yaşamayan, yapma dili Osmanlıca örneğinde dil ölümlerine girmeden söyleyecek olursak, Nef’i bu gazelinde sözlerini ve oluşturduğu şiirsel anlamı papağanın konuşması denli mucizevî bulduğunu yazıyor. Ama biz onun mecazlarla dolu şiir dünyasından hayatın gerçeklerine dönecek olursak, gazeldeki “tûtî” (papağan) gibi, insan dışındaki pek çok hayvan türünde iletişim etkinliklerini gerçekleştirebilecek sistemlerin bulunduğunu söyleyebiliriz. Bu, aynı türün bireyleri arasında ses, jest, görsel işaretler veya kimyasal sinyaller yoluyla bilgi alışverişini içeren bir iletişim biçimidir.

Örneğin, balinalar karmaşık sesler ve melodi kalıpları kullanarak birbirleriyle iletişim kurabilirler. Bazı balina türleri, yüksek frekanslı, ezgisel sesler aracılığıyla diğer bireylerle sosyal etkileşimde bulunabilirler. Kuşların cıvıltı ve ciklemeler yoluyla türünün bireyleriyle iletişim kurdukları bilinmektedir. Karıncalar, yunuslar gibi birçok hayvan türünün sonar dalgaları, hormonal salgılar, çığlık sesleri kullanarak kendi aralarında haberleştikleri bilinen olgulardır. İnsan dışındaki hayvan türleri bu ve benzeri iletişim olanaklarıyla eş bulabilir, yerini belirtebilir, alan güvenliğini sağlayabilir veya türünün diğer bireylerine tehlikeyi bildirebilirler. Arılar dans ederek diğerlerine yiyecek kaynaklarının konumunu iletebilirler. Öte yandan primatlarda da jestler ve seslerle iletişim kurma yetenekleri gelişmiştir. Örneğin, şempanzeler karmaşık jestlerle diğer şempanzelere bilgi aktarabilirler.

Bunun yanında kimi primatlar, kuşlar ve deniz memelileri gibi hayvan gruplarının iletişim sistemlerinin diğer hayvanların iletişim sistemlerinden bazı açılardan üstün olduğu da söylenebilir. Örneğin bir kısım primat, özellikle şempanzeler, bonobolar ve orangutanlar; vokalizasyon (ses çıkarma) ve jest (el, kol ve başla yapılan anlamlı hareketler) gibi çeşitli iletişim araçlarını kullanarak karmaşık bir iletişim sistemi geliştirebilmişlerdir. Bu sistemler, belli seslerin, jestlerin ve hareketlerin, birbirlerine yiyecek bulma konusunda bilgi aktarabilme gibi belli anlamları temsil ettiği sembolik ifadelere dayanır.

Yine bazı primatlar, iletişim amaçları için araç kullanımına başvurabilirler. Örneğin, şempanzelerin taşları alet olarak kullanarak yiyecekleri kırmaları veya avlanırken sopa kullanmaları, diğer bireylere belirli bir amacı göstermenin ve onlarla etkileşim kurmanın bir olanağıdır. Hatta öğrenme ve bilgi aktarımı yoluyla kültürel iletişim sistemleri de geliştirebilirler. Bir bireyin öğrendiği bir davranışı diğer bireylere aktarması ve bu davranışın kuşaktan kuşağa sürmesi, kültürel bir iletişim şeklidir.

Kuşlar, özellikle papağanlar ve ötücü kuşlar, çeşitli işaretler ve renkler aracılığıyla görsel iletişim kurabilirler. Renkli tüyler, gösteri dansları veya gösterişli işaretler yoluyla, eş bulma, eşler arası rekabet veya tehlike bildirimi gibi iletişim gereksinimlerini karşılayabilirler. Yine deniz memelileri, özellikle balinalar ve yunuslar, karmaşık sosyal etkileşimleriyle bilinirler. İletişimleri yüksek düzeyde sosyal bağlantılar, grup iş birliği ve eşgüdümü içerebilir.

İNSAN VE HAYVAN DİLİ

Kolayca çoğaltılabilecek bu örnekler, hayvanlar arasında da dilsel iletişim olduğunu göstermektedir. Ancak, insan dilinin karmaşıklığı ve yapısı açısından baktığımızda hayvanların dilsel iletişiminin sınırlı olduğu ve insan dilinin benzeri bir sisteme sahip olmadıkları söylenebilir. Hayvanların iletişim sistemleri doğuştandır ve kalıtım yoluyla aktarılır; onlar işaret diline ait kimi ifadeleri öğrenseler bile başkalarına aktarmaları olanaklı değildir. Halbuki insanlar, dillerini öğrenme yoluyla edinmekte ve kültürel mirasla gelecek kuşaklara aktarabilmektedirler.

Görüldüğü gibi “algılayabilirlik, kavramsallık, amaçlılık, üretebilirlik” gibi özellikler içeren “genel dil yetisi”ne, insan dışında da sahip olan birçok tür vardır. Buna karşılık Alman filozof Ernst Cassirer, İnsan Üstüne Bir Deneme’de (1977), insan dışındaki hayvanlara ait dillerin çeşitli duygu durumlarını dışa vuran bir öznellikte olduğunu, ama nesneleri betimleyemeyeceğini söyler. John C. Condon da Kelimelerin Büyülü Dünyası’nda (1998), hayvanların sembol kullanma kapasitesinden yoksun olduğunu vurgular. Ona göre hayvan, örneğin “… besinin mahiyeti üzerine düşünüp perhiz yapmanın iyi bir fikir olduğuna karar veremez!”. Fransız dil bilimci Emile Benveniste ise Genel Dilbilim Problemleri’nde (1966) arıların haberleşebildikleri halde dilsel mübadeleyi, yani mesaja mesajla karşılık vermeyi gerçekleştiremeyeceklerini söyler.   

Öte yandan “özyineleme” ile sınırlı olan “özel dil yetisi” sadece insanlara özgüdür. Sadece insan “genel dil yetisi”nin yanında, bir çekirdek cümleyi dalga dalga genişleyen ve birbirini içeren cümlelerin içine gömerek özyineleyebilir: “Dışarı çıktı. Biraz önce dışarı çıktı. Genç kadın biraz önce canı sıkıldığından dışarı çıktı. Burada sessizce oturmakta olan genç kadın biraz önce canı sıkıldığından dışarı çıktı…”

Hayvanlar, türdeş bireyleri tarafından üretilen bir sesin uyarı amaçlı mı yoksa başka nedenle mi üretilmiş olduğunu, hatta bu uyarının hangi tehlike için verildiğini ayırt edebilse bile onların ürettikleri bu sesler bölüntüsüzdür; yani yapılarını oluşturan birimleri ve alt birimleri yoktur. Oysa insanların mesajları (cümleler) birimlerden (söz öbekleri, sözcükler) ve alt birimlerden (ekler, heceler, sesler) meydana gelir. Bu birimler insan diline türlü kombinasyonlarla sınırsız sayıda ifade olanağı sağlar ve bu, özel dil yetisinin bir özelliğidir, yalnızca insan dillerine özgüdür.

Karşılaştırmaya deva edecek olursak, insan dillerinin son derece karmaşık bir yapıya sahip olduğunu; sözcükler, gramer kuralları, cümle yapısı, zaman kavramları gibi birçok bileşeni içerdiğini; oysa hayvanların iletişim sistemlerinin genellikle daha basit yapılı ve sınırlı olduğunu, genellikle birkaç temel ses, jest veya görsel işaretten oluştuğunu da eklememiz gerekir.

Öte yandan insan dilleri, sadece temel iletişim gereksinimlerini karşılamak için değil, aynı zamanda soyut kavramları ifade etmek, bilgi aktarmak, hikâye anlatmak, düşünceleri tartışmak gibi daha karmaşık iletişim amaçları için de kullanılabilmeye elverişlidir. Hayvanların iletişim sistemleri ise daha çok temel ihtiyaçlar, tehlikelerin bildirimi, eş bulma, yiyecek kaynaklarının gösterimi gibi daha belirli amaçlara hizmet eder. İnsan dilleri sembolik ifade sistemleridir. Sözcükler, semboller aracılığıyla belirli anlamları temsil ederler. Hayvanlar da sembolik ifadeler kullanabilir, ancak insan dillerinin karmaşıklığı ve çeşitliliği ile karşılaştırıldığında, onların bu olanakları çok daha sınırlıdır.

İnsanlar “k”, “u” ve “ş” gibi anlamsız ses birimlerini “bileşim” yoluyla bir araya getirip anlamlı birimlere dönüştürebilirler. Bunu, Nef’i’nin yukarıda sözünü ettiğimiz “tûtî”si de yapabilir; çünkü o gruba ait olma eğilimiyle grup bireylerini taklit etme ve bunun için eğitilebilme kapasitesine sahiptir. Nihayet papağanların, suretlerinin yansıdığı aynanın arkasına saklanıp basit cümleler kuran eğiticilerini taklit ederek cümleler öğrendikleri bilinmektedir. Hatta onlar, “kuş” bileşimindeki biçim-anlam ilişkisini bile kurabilirler; ama zaten anlamlı olan birimleri “oluşum” yoluyla bir araya getirip “ağacın dalında iki kuş” gibi daha karmaşık anlamlar üretemezler. 

İNSANIN DİL MUCİZESİ

Özetle, “özel dil yetisi” ve “oluşumsallık” sadece insan türünün bilişim altyapısına ait yetilerdir. Bu yetileriyle insanlar, dil aracılığıyla karmaşık fikirleri, soyut kavramları, gelecekle ilgili planları, geçmiş olayları ve duygusal durumları iletebilirler; derin ve soyut düşünceleri başkalarına aktarabilirler. İnsan dilleri, sürekli olarak gelişir, değişir ve uyarlanır. Dil, yeni kelimelerin, ifadelerin ve dilbilgisi kurallarının ortaya çıkmasıyla zenginleşir. Bu durum, insanlara iletişim ihtiyaçlarına ve kültürel gelişmelere göre dili dönüştürebilme olanağı sağlar.

Yine insanlar, dil aracılığıyla dili ve iletişim sürecini düşünebilir ve tartışabilirler. Bu, meta iletişim olarak adlandırılan bir süreçtir ve insanların dilbilgisini, semantik yapıları ve iletişim kurallarını anlama ve analiz etme yeteneğiyle gerçekleşir. Oysa hayvanların iletişim sistemleri genellikle meta iletişim düzeyine ulaşamaz. Öte yandan insanlar, yazılı dilin gücünü kullanarak bilgiyi kaydedebilir, koruyabilir, iletişimi uzak mesafelere ve uzun geleceğe taşıyabilirler. Böylelikle bilgi birikimi kolaylaşır, kültürel geçmiş korunur ve iletişim uzun süreli hale gelir.

Evrim Ağacı Editörü Çağrı Mert Bakırcı’nın bilim insanlarından aktardığına göre, insan türü olarak son ortak atamız bakımından papağanlara 318 milyon yıl uzak, şempanzelere ise 6 milyon yıl yakınmışız. Üstelik şempanzeler insanlardan sonra en zeki canlılarmış. Buna karşın konuşmayı etkileyen anatomi, sosyallik, beyin ve gen farklılıkları nedeniyle şempanzeler konuşamıyor; papağanlar ve bazı ötücü kuşlar ise konuşabiliyorlarmış.

Tıpkı Nef’i’nin “Tûtî- i mu’cize gûy”u gibi!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir