Ayaklarının üstünde durmaya, oraya buraya tutunarak adım atmaya yeni başlamış bir çocuk; köydeki evlerinin sundurmasında babasının tahta sandalyenin üstüne bıraktığı kutuya merakla bakıyordu. Kutu özenle açıldı, içinden daha önce hiç görmediği bir oyuncak, aman kırılır dikkatiyle çıkarıldı. Çocuk çok sevindi, ama babası onun oynamasına izin vermediği gibi, kimseyi yanına bile yaklaştırmadı.
Oyuncağın içine yumruğu büyüklüğünde dört tane pil koydu ve bir süre cızırtılı seslerle düğmeyi sağa sola çevirip uğraştıktan sonra, marş mı türkü mü olduğunu bilemediği bir müzikte durdu. Sonra baba her gün, genellikle akşam üzerleri, bu cızırtılı alete kulağını yaklaştırarak “acans” dediği konuşmaları çoğu kez hüzünlü bir yüzle bıkıp usanmadan dinledi.
Çocuk yıllar sonra aklı bazı şeylere ermeye başlayınca bu radyonun, 1960 İhtilali’nin haberlerini ve Yassıada duruşmalarını dinlemek için alındığını öğrenecekti. Babasını bunca hüzünlendiren olayın yıllarca oy verdiği, “köylere yollar yapan, tarlaya traktör getiren Demirkırat”ın askeri bir müdahaleyle iktidardan uzaklaştırılması olduğunu yine babasının hüzün dolu sesinden defalarca dinleyecekti.
Kapı komşuları, arkadaş ve akrabalarıyla birlikte babası da sonraki yıllarda adeta intikam alırcasına bir bağlılıkla Demirkırat’ın ardılı olan “Kırat”a yöneldiğinde çocuk 13 yaşında bir ortaokul öğrencisiydi. Sessizce ve ilgiyle dinlediği ağabeylerinden 1960 İhtilali’yle devrilen Demokrat Parti hakkında babasının anlattıklarına benzemeyen şeyler öğrenmeye başlamıştı. Mesela ABD ve Dünya Bankası raporlarıyla hazırlanan liberal ekonomik programlarla 2. Dünya Savaşı’nın yoksulluğunu unutmamış halkın gözünü boyadığını; tarımı uluslararası pazara açtığını; özel sektöre Kamu İktisadi Teşekkülleri’ni peşkeş çektiğini; Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin iznini almadan ABD emperyalizmi emrinde Kore’ye asker gönderdiğini; Türkiye’yi NATO’ya sokarak bağımsızlığına darbe vurduğunu; aydınlanma yuvaları olan Köy Enstitüleri’ni ve Halkevleri’ni kapattığını; halkın dinî duygularına yönelerek siyaset yaptığını; İnönü’yü öldürme teşebbüslerine müdahale etmediğini; gazetecileri yaptıkları haberler nedeniyle hapislere attığını; Tahkikat Komisyonu’nu inanılmaz yetkilerle donatıp muhalefetin üstüne saldığını; Vatan Cephesi kurarak halkı cephelere böldüğünü; hatta kendisine oy vermeyen Kırşehir vilayetini ilçe yaptığını…
Özetle bir ümmetten ulus yaratan; laik, demokratik ve bağımsız Cumhuriyet’i, kuruluşunun 37. yılında büyük bir çıkmazdan ve tüm kurucu değerlerini yitirme tehlikesinden çekip alan 27 Mayıs 1960 İhtilali işte bu nedenle gerçekleşmiş ve devamında hazırlanan, demokratik ve ilerici 1961 Anayasası’yla Türkiye bir soluk alma olanağı yakalamıştı.
En büyük yanlışı ise sonraki yıllarda kat kat fazlasıyla intikamı alınacak olan Başbakan Adnan Menderes ve iki bakanın idam edilmesiydi. İşte bu karar Demokrat Parti iktidarının bütün günahlarını unutturmaya ve idam edildikleri Yassıada’nın bugün çok ironik bir şekilde Demokrasi ve Özgürlükler Adası ile adlandırılmasına “meşruiyet” kazandırdı!
Ve bir milletin kahramanları bir kere daha, “27 Mayıs Askeri Darbesi” nitelemesiyle 12 Mart ve 12 Eylül hainlerinin kefesine kondu!
Şairler yalan söylemez, sözü Cemal Süreya’ya bırakıyorum:
555 K / Cemal Süreya
Şimdi Bursa’da ipek çeken kızlar
Bir karasevda halinde söylemektedir:
Görmeğe alıştığımız nice yazlar
Kimleri alıp götürdüler ama kimleri
Karanfil bıyıklı genç teğmenleri
Ak saçlı profesörleri, öğrencileri
Adları şuramıza işlemektedir
Ah dayanmaz dayanmaz bakmaya gözler
Bir karasevda halinde söylemektedir
Şimdi Bursa’da ipek çeken kızlar”
Şimdi Erzurum’da çift sürenlerin
Geçit vermez kaşlarının altında
Derindir, ıssızdır, korkunçtur gözleri
Sabanın demiri girdikçe toprağa
Hınçlarını gömmektedir içine yerin.
Çünkü millet hayınları Ankaralarda
Çünkü İzmirlerde, çünkü İstanbullarda
Çünkü başka yerlerinde memleketin
Kanına girdiler masum gençlerin
İşte onun için karanlıktır gözleri
Şimdi Erzurum’da çift sürenlerin.
Şimdi saat sekizdir başlar gecemiz
Gündüzü kısalttılar geceyi uzattılar
Şimdi acının ve hüznün göklerinde
Umudun yıldızı sarı yıldız mavi yıldız
Uykumuzun bir ucunda bombalar
Bir ucunda hürriyet inancı sabaha kadar
İngiliz usulü piyade tüfekleriyle
İnsanca yaşamanın onuru arasında
Milletcek bir gidip bir geliyoruz
Şimdi saat sekizdir başlar gecemiz
Şimdi ay doğar bulutlar arasından
Kavat derebeyleri yüreksiz Bolu beyleri
Hırsızlar, yüzde oncular, kumar erleri
Cebren ve hile ile haklarımızı alan
Zulmü ve alçaklığı yöneten murdar üçgen
Biliyor musunuz bir orman gelişiyor şimdi
Türküleri duyuyor musunuz nice derin
Yakılmış çoban ateşleriyle dağlarda
Karanlığı tutuşturup bir köşesinden
Geceyi gündüze çevirenlerin
Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yan yana geliyoruz ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi Tanrılar bile kurtaramaz..
Kutlarım. Altını da imzalarım.
Böyledir durum.