Kapitalizmin çıkarcı, bireyci, ayrımcı, “Bad Teacher”lerinin karşısında, Sovyet devriminin “Öğretmen Duyşen”lerinden; Cumhuriyet’in bağımsızlıkçı, halkçı, aydınlıkçı eğitim önderlerinden ve Köy Enstitüleri’nin fedakâr, aydın, sanatçı öğretmenlerinden ne kaldı geriye? 24 Kasım Öğretmenler Günü’nde tüm öğretmenlerimiz, “Ucitelka” vesilesiyle toplumsal konumları, mesleklerinin etik değerleri üzerinde bir kere daha düşünmeli.
FILIP, KAROL, DANKA…
Filip, araba tamircisi; bir kaza sonucu spor kariyeri sona erdi ama güreşe sadık kalıp antrenör oldu. Karol, Kızılhaç’ın yardımıyla yurtdışında yaşayan annesinin yanına gitti. Stockholm’de bir sanat okulunu bitirdi. Danka, tıp okudu ve ünlü bir nörolog oldu… Bunlar, 1983’te Bratislava banliyösündeki bir ortaokulda, yozlaşmış bir sistemin meslek etiğini ayaklar altına almış öğretmeninin yaraladığı onlarca çocuktan sadece üçü. Daha Katerina, Helenka, Miloş, Janka, Josef, Anton, Zuzana, Juraj, Alenka, Miroslav, Ondrej… var.
Bu kez sinemada eğitim filmimiz Ucitelka/Öğretmen (2016) ile Çekoslovakya’dayız: Yıl 1983, ülke henüz Çekya ve Slovakya olarak bölünmemiş. 1918’de kurulan Çekoslovakya’dan, Slovakya İkinci Dünya Savaşı’nda Nazi Almanya’sıyla anlaşarak ayrılmış; ama 9 Mayıs 1945’te Amerikan ve Sovyet birlikleri ülkeye girerek Alman işgaline son verdikten sonra tekrar birleşmişler. 1948 yılında Çekoslovakya Sosyalist Cumhuriyeti yönetimine Çekoslovakya Komünist Partisi gelmiş. 1968’de Dubcek’le başlayan siyasal liberalizm, yani Prag Baharı, aynı yıl Varşova Paktı müttefiklerinin ülkeyi işgaliyle son bulmuş. (Daha sonra 1989’da Kadife Devrim’le kapitalizme evrilen ülke 1993’te de barışçıl bir biçimde Çek Cumhuriyeti ve Slovakya olarak ikiye bölündü; Slovakya NATO ve AB ülkesi oldu, çikolata yeme özgürlüğüne kavuştu!)
UCITELKA/ÖĞRETMEN
1983’te Bratislava’da yaşanan gerçek olayları konu alan, Çek yönetmen Jan Hrebejk imzalı filmin hikâyesi etkileyici bir kurguyla üç ayrı düzlemde ilerliyor: Birinci düzlemde Öğretmen Maria Drazdechova’nın (Zuzana Mauréry) öğrencileriyle ilişkisine, ikincisinde velilerle diyaloğuna ve üçüncüsünde bu ilişki ve diyaloğun yarattığı sorunları görüşmek üzere yapılan veli toplantısında yaşananlara tanık oluyoruz. Filmin son derece başarılı kurgusu, bu üç ayrı düzlemi zaman ve anlam bağlamı içinde birleştiriyor. Petr Jarchovsky’nin senaryosunda etkili diyaloglarla ortaya konan psikolojik derinlik, kameranın yüz, baş ve omuz plan çekimleriyle destekleniyor.
Filmin dopdolu içeriği, türlü detaylara yüklediği güçlü anlam ve etkinin sağlanmasında, yönetmen ve senaristin uzun soluklu birlikteliğinin rolünü belirttikten sonra, Zuzana Mauréry’nin Karlovy Vary Uluslararası Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu Ödülü alan performansına, onu destekleyen yan rolleri ve çocuk oyuncuların gayretini de eklemek hak bilirlik olacaktır.
ÖĞRETMENLİK ETİĞİ
Duvarındaki güvercinli afişte “Dünya Barışı!” mottosu yer alan okula yeni atanan sınıf öğretmeni Maria Drazdechova, üzerinde “1.9.1983” yazan karatahtanın önünde, muzaffer bir ordu komutanının gururuyla durmaktadır: “Oturabilirsiniz! Tatilin ardından okula hoş geldiniz. Sizinle Slovakça, Rusça ve Tarih çalışacağız. Ama önce tanışalım.” Öğretmen, bir elinde not defteri diğerinde kalem, öğrencilerin adını okudukça ebeveynlerinin çalıştığı işleri sorup notlar almakta, bir nevi savaş alanı gördüğü okul ve çevresi için taktik planlar yapmaktadır!
Drazdechova, öğrencilerini fişleyip meslek etiğini çiğnerken okul müdürünün korka çekine düzenlediği özel veli toplantısına katılan veliler, ebeveynler görüntüye girer: “Annem bir dükkânda çalışıyor, babam marangoz.” “Hım, bizim için bir şeyler tamir edebilir.” “Babam yurtdışında, inşaatta çalışıyor, annem kuafördü ama şimdi evde kardeşime bakıyor.” “Yaa, evde de çalışıyor mu?” “Annem konut kooperatifinde çalışıyor, babam taksi şoförü.” “Getir götür işlerine yardım edebilir.” “Annem laboratuvar asistanı ve jimnastik öğretmeni, babam havaalanında çalışıyor.” “Pilot mu?” “Hayır, muhasebeci.” “Annem garson, babam Kristal Bar’da çalışıyor.” “Annem markette çalışıyor.” “Güzel, merkezde mi?” “Babam başhekim, annem hemşire.” “Babam engelli çalışmıyor…”
Asker eşini kaybettiği için olur olmaz hüzünlenip velileri kendisine acındıran, Moskova’daki kız kardeşiyle övünen ve okul yöneticilerini velileri kız kardeşinin siyasi konumuyla tehdit eden Öğretmen Maria, bu “yoklama” ile lojistik destek planını da tamamlamıştır; Artık her ihtiyacı olduğunda, bunu giderecek yardımcıları hazırdır! Bir yere mi gidecektir, Miloş Bina’nın babası taksi şoförüdür; saçını mı yaptıracaktır, Helenka Bartovo’nun annesi kuafördür; çamaşır makinesi mi arızalıdır, Filip Binder’in babası tamircidir; marketten bir şey mi alınacaktır, Alenka Rehakova’nın babası engellidir, ama o getirir; hatta Moskova’daki kız kardeşe pasta mı gönderilecektir, pastayı Josef Hampl’ın aşçı annesi yapar, Danka Kucerova’nın havaalanı muhasebesinde çalışan babası bir pilot ya da hostes ayarlayıp gönderir… Ebeveynlerinden yararlanılamayan öğrencilerin de kendilerinden yararlanılır, ev temizliği de yapamayacak değillerdir ya!
ÖĞRETMENİN İKİLİ İKTİDARI
1980’ler, Sovyet sosyalizminde ve onun etkisi altındaki sosyalizmlerde, devlet olanaklarıyla bürokratik kapitalizmin sıçramalı bir gelişim yaşadığı yıllardır. Kapitalizmin egemen olduğu bir dünyada, sosyalist devrimlerde geri dönüş tehlikesine karşı, devrimi sürekli kılacak önlemlerin alınmaması, kapitalizmin bürokratik bir yapıyla geri dönmesine yol açtı. Üretim araçlarının mülkiyeti hâlâ devletteydi ama devletin “mülkiyeti” de konfor alanlarını terk etmeye yanaşmayan kemikleşmiş ve hantallaşmış bürokratlardaydı! Devlet, sosyalizmin kamucu politikalarını, yöneticiler de bütün etik değerlerini terk etmişti. Dolayısıyla sosyalist eğitimin halkçı, eşitlikçi yapısı yara almış, öğretmene ve okul yönetimine kapitalizmin çıkarcı ve bireyci kültürü egemen olmuştu.
Bu nedenle Komünist Parti Kurul Başkanı da olan Maria Drazdechova, sahip olduğu devlet gücünü ve öğretmenlik mesleğini özel işleri ve çıkarı için bir silah gibi kullanmaktadır. “Silah zoruyla” bir yandan muhalif eğilime sahip kimi velileri uysallaştırmak isterken, diğer yandan işlerini gördürdüğü anne babalara da çocukları için sınav kopyaları vererek onların notlarını yükseltmektedir. Nepotizm (kayırmacılık) ayyuka çıkmıştır. Yardımından yararlanamadığı velilerin çocukları ise ağzıyla kuş tutsa derslerinden geçer not alamazlar. Yani hem komünist bilinç ve duyarlık hem öğretmenlik etiği ayaklar altındadır!
Öğretmen, çocuklara uyguladığı baskı ve yıldırmalarla onların ışıklarını söndürmekte, sınıfı bir toplama kampı gibi yönetmektedir. Jimnastiği seven ve bu alanda başarılı olan Danka’ya, babasından yararlanamadığı için yapmadığını bırakmaz: Danka’nın yoğun bir çabayla hazırlayıp heyecanla sunduğu ödevini kabul etmez, çalıştığında ise sınava almaz, notlarını düşük verip nedenini jimnastik çalışmasına bağlar… Daha kötüsü, IQ’sunun yetersiz olduğunu ilan ederek onu arkadaşları içinde küçük düşürür. Bunca ağrıya dayanamayan Danka, çıkışı intiharda bulur!
İşte okulda özel veli toplantısı, babasının bu olay üzerine öğretmen aleyhine verdiği dilekçeyi görüşmek üzere yapılmaktadır. “Yoldaş” ve “yandaş” velilerin öğretmeni ateşli biçimde savunmaları, azınlıkta kalan şikâyetçi velilerin ürkek muhalefetleri, okul yönetiminin siyasi otorite karşısındaki çekingenliği yakın plan çekimlerle, farklı sahne ve sekanslar arasındaki ustalıklı geçişlerle yansıtılır. Film, görüntü yönetiminin detaylara yüklediği, ince ince hesaplanmış anlamlarla her izlenişte zenginleşir.
Toplantıda velilerin öğretmenin lehine ve aleyhine olan pozisyonları, iktidar yandaşları ve muhalifleri biçiminde paralelleşirken izleyici birçok alt hikâyeyi okumaya yönlenmekte, böylece tema bir eğitim sorununun yanında sistem sorununa doğru genişleyip derinleşmektedir. Derinleşmektedir çünkü Öğretmen Maria Drazdechova, karısı bilim insanı olan ve ülkesinde çalışma olanağı tanınmadığı için yurtdışına kaçan Vaclav Littmann’a (Peter Bebjak) sistemin geçmişten getirdiği yoz kültürü bütün şiddetiyle kusar: “Şikâyet dilekçesini neden imzaladınız? Sizi dinleyeceklerini mi sandınız? Bir hainin kocasının ne söylediği kimin umurunda? O kadar saf mısınız, yoksa salak mı? Buraya biz hükmediyoruz Vaclav, sizin gibiler değil! Oğlun Karol’a eğer tuvalet temizleme işi verirsek şanslıdır!”
İKİ ÇİZGİ MÜCADELESİ
Şimdi, soru şu: İnsanlığın tarih boyunca geliştirebildiği, etik olarak özel mülkiyeti bütün kötülüklerin anası sayan, ekonomik olarak herkesin yettiği kadar üretip yetindiği kadar pay almasını amaçlayan bu en ileri sistem, nasıl bu kadar çürüyebilmiştir? Bu soruya verilecek yanıtın ilk cümlesi şu olmalıdır herhalde: Kapitalist üretim ilişkilerinin egemen olduğu bir dünyada sosyalizm, hem o ilişkilerin etkisi ve baskısı altındadır hem de önceki sistemin kalıntılarını içinde taşımaktadır. Bu nedenle yeni bir ahlakın yaratılıp sürdürülebilmesi sosyal devrimde ısrarla olanaklıdır.
19. yüzyılın sonlarında Alman Sosyal Demokrat Eduart Bernstein’ın Marksizm’i ‘revize’ etme gayreti bir yana, SBKP’nin 1956’daki 20. kongresinde Kuruşçev’in iktidara gelmesiyle iki çizgi mücadelesi, Bilimsel Sosyalizm ve Modern Revizyonizm karşıtlığında somut bir görünüm kazandı. Sonrası 1960’lardan 1980’lere Brejnev’lerle 1980’lerden 1990’lara Gorbaçov’larla, kapitalizm lehine Perestroyka’larla (Yeniden Yapılanma), Glasnost’larla (Açıklık) gelinen durum, Avrupa sosyalist sistemlerini yerinden oynattı. 1989’da Berlin Duvarı yıkıldı, Sovyetler Birliği’yle birlikte kültür devrimlerini sürdüremeyen, yeni bir etik yaratamayan sistemler bu duvarın altında kaldı. Bütün bunlar, kuşkusuz 2. Dünya Savaşı, emperyalist yayılmacılık gibi çok ciddi nedenlerle birlikte oldu ve sistemler önce bürokratik kapitalizme evrildi, sonra sermaye kapitalizmine geri döndü.
KAPİTALİZMİN AHLAKI
Öğretmen Maria Drazdechova’ya dönecek olursak, işte o, bu yıkımı bütün rezilliğiyle temsil etmektedir. Müdür, karatahtanın kanadını kaldırır ve velilere merkezi sınavda okulun ve Öğretmen Maria’nın sınıfının performansını gösterir: Akademik başarıda okul ortalaması %50, söz konusu sınıfınki %15’tir! Bu veri, “yoldaş öğremen”in sonu olur; çünkü veliler ikna olmuştur!
“Bildiğiniz gibi Öğretmen Maria bir süre okula gelmeyecek. Dersleri birlikte yürüteceğiz.” Sınıfta sevinç çığlıkları patlar. “Samo Chalupka ile başlayalım, Şair Branko” Romantizm’in Slovak şairi Chalupka’nın şiirini hep birlikte okurlar:
“Geçmişte hayat güzeldi
Slovaklar gururlu insanlardı
Öyle özgürce yaşıyorlardı ki
Tertemiz nehirdeki bir balık gibi…”
Hantal bedeninin baskısına zorlukla dayanan yüksek topuklu ayakkabıları yakın çekimle kadraja giren Maria Drazdechova, sınıfa doğru bütün ağırlığıyla yürürken, kamera duvardaki fotoğrafa döner: Vaclav Havel! İnsanlara “çikolata yeme hakkı” kazandıran Kadife Devrim’den iki yıl sonra Drazdechova başka bir okula atanmıştır. Yine giriş sekansındaki yoklamayla başlar dersine; ama öğreteceği dersler değişmiştir: Slovakça, İngilizce ve sıkı tutunun, Ahlak!
Kapitalizmin tüccar, çıkarcı, bireyci, ayrımcı, “Bad Teacher”lerinin karşısında, Sovyet devriminin rüzgârıyla Kırgız göçebelerinden çağdaş bir toplum yaratma mücadelesinin kahramanları “Öğretmen Duyşen”lerden; Cumhuriyet’in bağımsızlıkçı, halkçı, aydınlıkçı, fedakâr eğitim önderlerinden ve Köy Enstitüleri’nin aydın, sanatçı öğretmenlerinden ne kaldı geriye? Tüm öğretmenlerimizi, “Ucitelka” vesilesiyle toplumsal konumları, mesleklerinin etik değerleri üzerinde bir kere daha düşünmeye ve eleştiri/özeleştiri yapmaya çağırıyorum.
*Yönetmen: Jan Hrebejk
Senarist: Petr Jarchovský
Oyuncular: Ondrej Malý, Ina Gogálová, Peter Bebjak, Lukas Pelc, Martin Havelka
Yapımcı: Zuzana Mistríková, Katerina Ondrejková
Yapım Yılı: 2016
Süre: 98 dak.
Ülke: Slovakya, Çekya