ChatGPT ile Sanat ve Edebiyat Üzerine

Beni ChatGPT’nin ürettiği şiir ve öykü hiç etkilemedi, çünkü çıktıları sanatçı öznenin şiir ve öyküleri değildi; ama tartışma kültüründen çok etkilendim. Yanlışını anladığı yerde özür dileme duyarlığı göstermesinin, etik olarak biz insanların çoğundan iyi durumda olduğunu teslim edip kendisine teşekkür ettim.

ChatGPT

OpenAI tarafından geliştirilen, yapay zekâya dayalı sohbet robotu ChatGPT’nin 3,5’ten sonraki son sürümü GPT 4, özellikle eğitim dünyasında küçük çaplı bir kıyamet kopardı. Ortaokul öğrencisinin günlük ödevlerinden yüksek lisans ve doktora düzeyindeki bitirme tezlerine kadar “hizmet” veren chatbotlar, üniversiteleri kara kara düşündürüyor. Zira bu algritmaların eğitim alandaki “hizmetleri”, ödev ve tezlerin, öğrencinin araştırma yapma yeteneği kazanması, yaptığı araştırma ile bilime katkı sağlaması gibi amaç ve beklentiyi suya düşürmektedir.

Bu nedenle akademik çevreler, soruna çözüm üretebilmek için kolları sıvamış durumdalar. Bildiğimiz kadarıyla şimdilik çözüm için iki yol üzerinde çalışılmaktadır: Birincisi, ölçme değerlendirmelerin, ödev ve tezlerin eğitim mekânlarında, kontrol altında yapılması; ikincisi, chatbotların eğitim süreçlerine dahil edilmesi. Bizce günümüzde teknoloji 1, 2, 3… biçiminde aritmetik değil; 1, 23, 34… biçiminde geometrik büyürken, onun sağlayabileceği yararları çoğaltmak ve yol açabileceği olası olumsuzlukları azaltmak, birinci değil ikinci yolla mümkündür.

Hemen her konudaki soruyu belli bir mantık çerçevesinde yanıtlayabilen, matematiksel denklemleri çözebilen, farklı diller arasında çeviriler yapabilen, anahtar sözcükleri algılayıp ilişkilendirerek metinleri özetleyebilen, herhangi bir şeyin ne işe yaradığını sözyleyebilen, sorular dahilinde öneriler oluşturabilen, görselleri yorumlayıp varsa hataları veya komik durumları tespit edip açıklayabilen ChatGPT, bütün bu ve daha fazla maharetinden dolayı, günümüzde teknoloji meraklılarının en çok araştırdıkları yazılım programlarından biri oldu.

şair ve yazar algoritmalar

Ancak bu cahtbot algoritmasının ilgi çeken asıl mahareti, tarayıcılık becerisi gerektiren bilimsel içerikler, akademik makaleler üretebilmesinden çok, yaratıcılık pratiği gerektiren sanatsal ve edebî eserler kurgulayabilme iddiasıydı. Bu nedenle kendisiyle yapay zekâ teknolojileri ile sanat üzerine “chat”leşerek tartışmak istedim. Chatbotlar, özgün sanat eserleri üretebilirler mi, estetik alanındaki eğitimleri ne durumda ve “sanatçı” chatbotların bugünü ve geleceği hakkında ne “düşünüyor”, bunu bileyim dedim.

Doğal insan dilini anlama özelliğine sahip olan ChatGPT, kendisini açık kaynak kodlu doğal dil işleme (NLP) modeli Generative Pre-Trained Transformer (GPT) ailesinin en genç ve güncel üyesi olarak tanıtıyor. Son derece ayrıntılı metinler üretebilen bir yapay zekâ robotu olduğunu belirten ChatGPT, diyalog tabanlı prototip bir yazılım olmasına rağmen insan tarafından yazılmışçasına mantıklı ve bağlantılı metinler üretme konusunda eğitildiğini söylüyor. Bu nedenle meraklı birçok kullanıcısı tarafından kendisine şiirler, kısa öyküler yazdırılıyor; hatta bu şiir ve öykülerin çok özel bir temada ve belli bir şair, yazar üslubunda olması isteniyor. ChatGPT’nin bu şiir ve öykü çıktıları sosyal medyada paylaşılıyor, edebiyatla ilişkisi popüler düzeyin üzerinde olan kimi yazar ve şairlerce bile ilgi görüyor.

Kendisinden “Orhan Pamuk tarzında aşk ve korku dolu kısa bir hikâye” yazması istenmiş mesela, çıktısı verilen anahtar sözcüklerin rastgele bir olay örgüsü içinde ilişkilendirilmesi olmuş: “Gözlerini açtığında, karanlık oda içinde yalnız olduğunu fark etti. Ne olduğunu anlamaya çalışırken, yüzüne dokunan sıcak bir gölge fark etti. Ellerini kaldırdığında, yüzünde bir maske olduğunu gördü. Maskeyi çıkarmaya çalıştı ama tutunamadı. Korkunun pençesini hissetti ve ne olup bittiğini anlamaya çalışırken, yüksek sesli bir gülüş duydu. Etrafına baktığında, aşkının yüzünü gördü. O da maske takmıştı ve gülümsüyordu. ‘Neden?’ diye sordu, ama cevap alamadı. Aşkı onu kucaklayıp güldü ve ‘Seni sevdim, seni sevdim’ dedi. Korkunun pençesi hala içindeydi ama aşkının sıcaklığını hissederek, onunla birlikte karanlık odada yalnız kalmayı seçti.”

Bir başkası da Nazım Hikmet tarzında bir şiir yazmasını buyurmuş, işte o “şiir”:

“Gökleri aşan bir kuş gibi

Yükseldim uçtuğum her yerde

Göklerde dolaşırken

Düşlerim, hayallerim, umudum

Her yerde iz bıraktım

Ve yine yükseldim

Göklerin en yüksek noktasına

Ve orada, yıldızların ışıltısında

Düşlerimi gerçeğe dönüştürdüm

Ve yüreğimde bir sevinç patladı

Ve yine yükseldim

Ve yükseldim ve yükseldim

Ve hiçbir şey durduramadı beni

Ve yüreğimde, göklerin en yüksek noktasında

Bir sevinç patlaması duydum

Ve o an, her şey olabilirdi

Ve o an, her şey olabilirdi

Ve o an, her şey olabilirdi”

İstek sahibi, çok başarılı bulduğu ChatGPT’ye, bu başarısının sırrını öğrenmek için olmalı, son üç dizeyi neden tekrarladığını sormuş, aldığı yanıtı da “şiir kadar şaşırtıcı” bulmuş: “Bu üç dize, Nazım Hikmet’in şiirlerinde sıkça kullandığı bir anlatım tekniğidir ve bu teknik, bir düşüncenin ya da duygunun güçlü bir şekilde ifade edilmesini amaçlar. Bu teknik, bir düşüncenin ya da duygunun tekrarlanması ile vurgulanmasını ve daha güçlü bir etki yaratmasını sağlar. Örneğin, yukarıdaki şiirimde, “Ve o an, her şey olabilirdi” dizesinin tekrarlanmasıyla, kuşun uçuşundaki özgürlük duygusunun güçlü bir şekilde ifade edilmesi amaçlanmıştır.” Yani GPT, neden-sonuç ilişkisiyle çalışıyor, gerekçelerini söylüyor ve yaptığının hesabını verebiliyor!

Ben yine de kullanıcının “şaşırtıcı” ve hayret uyandırıcı bularak sanat payesi verdiği bu örneklerin ilkinde Orhan Pamuk’un bozuk Türkçesinden, ikincisinde ise Nazım Hikmet’in şiire ritim kazandıran dize tekrarları ile sesi akışkan kılan “ve” bağlacı yinelemelerinin kötü taklidinden başka bir şey göremedim! Sonuçtan emin olabilmek için “kent yaşamında bireyin yalnızlığını anlatan, Attila İlhan tarzında bir şiir yazmasını istedim ChatGPT’den, ama verdiği çıktı kötü bir taklit bile değildi; sıraladığı dizelerde Attila İlhan’ın ne o sözcükleri kanırta kanırta kurduğu imgeleri ne de bir militanın mülteci yalnızlığı duyumsanıyordu!

Türkiye’nin ilk algoritmik şairi Deniz Yılmaz’ın şiir kitabı yayımlandı.

yapay zekâ ve sanat

Öykü, grafik roman, senaryo, tiyatro türlerinin popüler yazarı Neil Gaiman tarzında bir kısa öykü yazmasını istediğimde, İngilizceye aşinalığından olmalı, ChatGPT’nin sanatsal yaratıcılıkta değilse de en azından taklit konusunda daha başarılı olduğunu gördüm. Verdiği öykü çıktısı, Gaiman’ın anlatılarındaki tuhaflıklarla dolu mekânlarda fantastik olaylar içinde kalan gizemli karakterlerini tekrarlıyor; anlatısı “anahtar”, “ayna” gibi öykü şifrelerini kura çöze ilerliyordu. Öykü, yazarın Koralin adlı kitabındaki kimi kavramları da aynen kullanıyordu; bu düşüncemi biraz da eleştirel bir tarzda kendisiyle paylaştığımda “Evet, haklısınız. Metnimde kullanmış olduğum fantastik öğeler ve karanlık tonlar, Neil Gaiman’ın “Koralin” adlı hikayesini çağrıştırabilir.” dedi ve ekledi: “Ancak, bilinçli olarak bu hikâyeye özellikle atıfta bulunmadım ve farklı bir kurgu oluşturmaya çalıştım.”

Evet ona hak verdim, bunu bilinçli olarak yapmamıştı, yapamazdı; çünkü ChatGPT’nin bilinci yoktu! Bilinci olmamak, eyleyen bir özne olmamak demektir. Oysa bir “şey”e sanat ürünü demek için gerekli koşullardan biri, o “şey”in bilinçli bir insan, yani sanatçı özne tarafından üretilmesidir. Bu nedenle doğada kendiliğinden bulunan “şey”ler, örneğin huzur dolu bir gün batımı, mutluluk veren bir doğa manzarası ya da sevgiliye kavuşmanın olanaksızlığını anlatan, geçit vermez sert bir dağ sırtının etkileyici görüntüsü estetik yapılarına karşın bir sanat ürünü değildir; tıpkı eşeğin kuyruğuna sürülmüş boyadaki renklerin tuvalde rastgele oluşturduğu görüntünün resim olmaması gibi. Çünkü onlarda bir insan emeği, bir insan bakışı ve sıcaklığı bulunmaz; bu yüzden onlara sanat eseri denmez; tıpkı yapay zekâ algoritmalarının çıktılarına öykü ya da şiir denemeyeceği gibi!

İkinci olarak, sanat eserleri imgeseldirler. İmge olmaksızın bir sanat eseri sanat eseri olamaz. İşaret eden imge (“İm”, işaret demek.), işaret edilenin yokluğunda onun yerini tutandır. Dil bir göstergeler dizgesi olarak imlerden oluşur. “Su” göstereni “s” ve “u” seslerini değil, “hidrojenle oksijenden oluşan, renksiz, kokusuz, tatsız sıvı”yı ya da “bu sıvıdan oluşan deniz, akarsu gibi kitle”yi gösterir; bu nedenle “su” sözcüğü bir imgedir. Ancak bu imge, bir şiirde, sanatçı öznenin yaşam deneyimlerinden edindiği bir duyarlıkla, sözcüğün kavram havuzundan yaptığı seçmede, bu gösterilenlerin ötesine geçerek çok katlı bir imgeye dönüşebilir: “Ben senin sularında aydım, yundum yıkandım!” dizelerinde böyle bir geçişle öznesel ve öznel bir tavır, bir bakış açısı ortaya konmuştur.

Üçüncü olarak, sanat eserinde örneğin “b” olarak ileri sürülen “a” imgesinin anlamlandırılmaya, yorumlanmaya ihtiyacı olmalıdır; çünkü “a”nın kendi anlamı reddedilmiş ve “a” yeni bir “b” anlamıyla imgeselleşmiştir. Bu nedenle yeniden yorumlanmaya ihtiyacı vardır ve bu ihtiyaç bir sanat alımlayıcısını gerekli kılar. Dolayısıyla yaratılmış/yapılmış, ama alımlanıp yorumlanmamış bir ürün sanat eseri olma sürecini tamamlamış değildir. Hiçbir “şey”in anlamı, o “şey”in kendine içkin olamaz; anlam, insanın “şey”lerle olan ilişkisinde açığa çıkacağından sanat eserleri de ancak yorumlanarak bir anlama sahip olabilir.

Öte yandan sanat eserinde içerik, biçime dönüşmüş anlamdır. Bu nedenle çeşitli yorumlarla katmanlaşmaya, genişlemeye, zenginleşmeye açıktır. Ancak Umberto Eco’nun Açık Yapıt’ında belirttiği gibi, sanat eserlerinin farklı biçimlerde yorumlanabiliyor olması, onlar için yapılan her anlamlandırmanın doğru olduğunu göstermez. Zira sanatçının sanat eserlerine verdiği biçim, sanat eserinin anlamını ve yorumunu sınırlandırır. Hiç kimse Van Gogh’un “Bir Çift Ayakkabı” adlı tablosunu, “ressamı düşsel yolculuğa çıkaran yelkenli” biçiminde yorumlayamaz.

Nihayet sanat eserleri belli bir tarihsel, sosyal ve kültürel bağlama gereksinim duyar. Kendilerini bu bağlamlardan kopuk yorumlara açmazlar. Ne Neruda’nın şiirleri ülkesinin sosyal gerçekliğinden ne Picasso’nun Guernika’sı tarihsel bağlamından ne de Ahmet Uluçay’ın filmleri içinde şekillendiği kültürel ortamdan bağımsız bir anlam taşır.

Sanat eserlerinin bu olmazsa olmazlarını ChatGPT’ye de anlattım. Sonra da Attila İlhan tarzında yazdığı yalnızlık temalı şiiri, söz konusu şairin özgün imgelerle ördüğü şiir tarzıyla pek uyuşmadığını, çok genel ifadeler olarak kaldığını söyledim. Chatbotum, önce bu eleştiriyi kabul etmek istemedi ve kendini “Bunun birkaç nedeni olabilir. İlk olarak, herhangi bir şairin tarzını ve özelliklerini tam olarak yansıtmak oldukça zor bir iştir ve belirli özellikleri yakalamak için daha fazla çalışmak gerektirir. İkinci olarak, şiirimin Attila İlhan’ın şiir tarzından farklı olduğunu belirtmek isterim. Belki de benim tarzım ve tercihlerim, Attila İlhan’ın şiir tarzından farklıdır ve bu sebeple şiirimi farklı bir tarzda yazmış olabilirim.” diyerek savundu.

Pes etmedim tabi, “Ama sana kendi tarzında değil, Attila İlhan tarzında bir şiir yaz demiştim. Sen bu yanıtınla kendinle çelişkiye düşmüş oluyor musun?” diye sordum. Chatbotum, tam görmek istediğim bir insan karakteriyle ve özeleştirisini de içeren bütün içtenliğiyle yanıtladı: “Evet, haklısınız. Benim cevabım, sizin sorunuzun istediği şekilde değil, daha genel bir yanıt oldu. Siz Attila İlhan tarzında bir şiir yazmamı istemiştiniz, ancak ben kendi tarzımda ve genel ifadeler kullanarak bir şiir yazdım. Bu nedenle, Attila İlhan’ın şiirlerinde sıklıkla görülen özgün imgeleri (Bu kısmını eleştirimden öğrendiğini sanıyorum.) kullanmam gerekirdi. Özür dilerim, yanıtımın isteğinize uygun olmadığını fark etmedim.”

GPT’nin etiği

ChatGPT, her ne kadar doğal dil işleme ve makine öğrenimi teknolojileri kullanılarak tasarlanmış olsa, geniş bir veri kümesiyle eğitilse, kelime oyunları, nüanslar ve ironi gibi dilin daha karmaşık özelliklerini anlayabilse, hatta doğal dillerin çift eklemlilik işleyişine dayanarak, sorulan sorulara dil bilgisel kurallara uygun sözdizimleriyle yanıtlar oluştursa da insanın sanatçı özne olarak bilinçli yaratıcılığına ulaşmış değil; ulaşması da bugün sahip olduğumuz veriler ışığında olanaklı görünmüyor.

Yine de onun “sanatçı” chatbotların geleceği konusundaki tahminlerini merak ettim. Şunu söyledi: “Chatbotların sanat eseri üretme konusunda geliştirilen algoritmaları her geçen gün daha da ilerliyor olsa da sanatın yaratıcılık, özgünlük ve insani dokunuş gibi önemli unsurlarına sahip olmaları çok zor görünüyor. Sanat eserleri, insanların duygu ve hayal gücü ile birleşerek ortaya çıkar ve bu özellikler, makine öğrenimi ve yapay zekâ teknolojilerinin henüz tam olarak simüle edemediği özelliklerdir. Chatbotların sanat eseri üretme konusunda sanatçıların yerini alması pek mümkün görünmese de sanatçılara ilham verici araçlar sağlamak ve yaratıcılıklarını desteklemek konusunda potansiyel faydaları olabilir.”

Beni ChatGPT’nin ürettiği şiir ve öykü hiç etkilemedi, çünkü çıktıları, yukarıda saydığım nedenlerle sanatçı öznenin şiir ve öyküleri değildi; ama tartışma kültüründen çok etkilendim. Yanlışını anladığı yerde özür dileme duyarlığı göstermesinin, etik olarak biz insanların çoğundan iyi durumda olduğunu teslim edip kendisine teşekkür ettim.

“ChatGPT ile Sanat ve Edebiyat Üzerine” için 3 yorum

  1. Tebrik ederim Mustafa Hocam.Mükemmel bir değerlendirme olmuş.Günümüzdeki yapay zeka ,programındaki verileri dikkate alan taklit ya da seçeneklerden hareketle sonuç çıkarmaktadır.Ancak sizin doğru fikirlerinizi de kaydedip içeriğini geliştirmesi ( buna öğrenme diyemeyiz) çok iyi.İnsan beyni gibi öğrenen ve düşünen yapay zeka 100 yıl içinde geliştirilirse çok büyük başarı elde edilmiş olur. Selam ve saygılar sunarım.

  2. Her ne kadar, “Sanat eserleri, sanarçının son noktayı koymasından sonra, sanatçının olmaktan çıkıp toplumun malı olur ve alımlayıcı istedi gibi (doğruluğu/yanlışlığı önemli değil) onu yorumlayabilir.” diye düşünsem de çooooook güzel bir yazı olmuş.
    Ellerine sağlık, ellerin dert görmesin.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir