Dershaneciler Âleminin Kralları ve Soytarıları

Cumhuriyet Devrimi’nin ulusal, bilimsel, eşitlikçi ve çağdaş bir duyarlıkla 1924’te çıkardığı Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun sağladığı eğitimin birliği esasından, karşı devrimci iktidarlar tarafından yapılan özelleştirmelerle bugün rekabetçi, yarışmacı ve yabancılaştırcı bir eğitime gelmiş bulunuyoruz. Selim Belenoğlu, Dershaneciler Âlemi‘nde bu son noktanın komedisini yazdı; şimdi sıra trajedisini yazmakta!

“gizli pazar”, “gölge eğitim”

Kapitalist dünyada liberalizmin yarışmacı etiğinin eğitim alanındaki sonucu, kaçınılmaz olarak sınav odaklılık olacaktı, öyle oldu. Sınav odaklı eğitim, önlenemez biçimde test yayınları, uygulama merkezleri ve özel ders patronları ağından oluşan kendi sektörünü yarattı. Dershaneler, bu ağın sadece test uygulama merkezlerinin adıydı; onların şimdiki adları ise “kurs merkezi”, daha da fiyakalısı “kişisel gelişim kursu”dur.

Dershane sektörü, tüm kapitalist ülkelerde, ekonomik sistemlerinin doğası gereği vardır ve yaygınlıkları derece farklarıyla ifade edilir. İlginç olan, kapitalizmin Batılı merkez ülkelerindeki yaygınlık derecesi; Doğu Asya’nın kapitalist ülkelerindekinden daha fazla değildir. Bu durum, belki de burjuvazinin önderliğinde gerçekleşen Fransız Devrimi’yle birlikte yasallık kazanmış bir düzen kuran toplumsal yapının üzerinde yükselen sosyal devlet disiplini ve kültürüyle açıklanabilir.

Yerleşik düzen ve kültürlerde sisteme ilişkin ögeler “gizli” veya “gölge” kavramlarıyla tanımlanmaz; çünkü toplumsal her öge, yasallığını reddedilmez gerçekliği içinde edinir ve sistemin hukukuna dâhil olur. Oysa özel öğretim kurumları alanına ilişkin yapılan akademik araştırmalara bakılırsa, dershaneler ve kurs merkezleri için “gizli pazar”, “gölge eğitim” gibi tamlamaların sıkça kullanılmakta ve bu adlandırmanın devletin resmî eğitim örgüsü içinde ilmek kaçığı gibi ortaya çıka bu tür yapılara cuk oturduğu görülmektedir.

Gizli pazarların ve gölge eğitimlerin yaygınlaşmasının, onları üreten kapitalist sistemlerin giderek mafyalaşmasıyla paralel ilerlemesi, dershane olgusunun neden ve sonuçlarını yeterli açıklıkta göstermektedir. Yine konuyla ilgili yapılan onlarca akademik çalışma, dershane olgusunun özellikle kademeler arasında geçişlerin ulusal merkezi sınavlarla yapıldığı eğitim sistemlerinde meşrulaştığını, velinin rekabetçi sistemle baş edebilmek için bin bir fedakârlıkla çocuğunu sisteme dâhil etmek zorunda kaldığını göstermektedir.

Öte yandan toplumda sosyoekonomik eşitsizlikler üreten sistemlerin devamlılığının da merkezî eğitim politikalarının sistemleriyle uyumlu olması kaçınılmaz bir durumdur. Cumhuriyet gibi aydınlanma atılımları yaşamış Türkiye gibi ülkelerde vatandaşların hukuksal düzen içinde görece eşitliği, söz konusu sosyoekonomik eşitsizlikle çelişki içindedir. Bu nedenle sistemin eşitsizlik üretme ve bunu sürekli kılma arzusu, düzenin devamında etkili olan eğitimin sisteminin eşitsizlik temelinde yasallaştırılmasıyla olanaklıdır ancak. Ülkemizde “gizli pazar” ve “gölge eğitim” dershaneleri, böyle bir yasal zeminde var oldular ve var olmaya devam ediyorlar. Devam ediyorlar, çünkü eşitsizlik üreten sosyoekonomik çarkın dönmesi gerekiyor.

Türkiye’de 2012 yılında, yaklaşık 1,3 milyon öğrenci ve elli iki bin öğretmenle eğitim veren dört bin kayıtlı “özel dershane” vardı. Çünkü aynı yıl MEB bünyesinde 1627 Anadolu lisesi, 144 Fen lisesi, 907 Özel lise ve 1111 genel lise bulunmaktaydı. “Seçkin” liselere kayıt yaptırabilmek için merkezî liselere geçiş sınavına 1 milyondan fazla öğrenci giriyordu. Bu “seçkin” liselerin son sınıfına gelen öğrenciler bu kez “saygın” üniversiteler için bu kez de merkezî üniversiteye geçiş sınavında yarışıyordu. Bu son yarışın yarışmacılarının sayısı mezunlarla birlikte neredeyse 2 milyondu, bugün 2 milyondan fazla. Bu sayılar, “öğrenci müşterilerin”, lise ve üniversite hazırlık sektörü için ne denli iştah açıcı bir potansiyel olduğunu göstermeye yeter.

Bu iştihaya eklenen kira, personel, sıra, tahta gibi dershanelerin nispeten masrafsız kuruluşuyla artan kârlılık ve yüksek verimlilik sektör için öteden beri büyük bir rekabet nedeniydi. 12 Eylül darbesiyle birlikte eğitim sisteminden uzaklaştırılan “sol değerlere” bağlı öğretmenler bile zorunlu nedenlerle “gizli pazar”, “gölge eğitim”e dahil olmuştu. Öte yandan sistemin patronları hem vergilendirmeye dönük denetimden kaçıran açıkları çoktu ve hem de bu açıklar Nur cemaatinin Fethullah Gülen tarafı gibi mensuplarına eğitim yoluyla devlet bürokrasisine sızma olanağı yaratıyordu. Sistemin kârlılığı ve Gülen örneğindeki gibi önce iktidara ortak olma, sonra devleti ele geçirme gibi aktüel politik amaçları, giderek inisiyatifi kaybeden Erdoğan hükümeti için büyük sorun olmaya başlamıştı. Çünkü cemaat, akla hayale gelmeyecek hile, düzen, soru dayatma, soru çalma ve algoritmik kopya sistemleriyle mensuplarını, meczuplarını istediği okullara yerleştirip mezunlarına devlet kapılarını açabiliyor, onları özellikle güvenlik noktalarında kilit görevlere getirebiliyordu.

Nihayet günün sonunda AKP, cemaatle birlikte devlet yönetme ortaklığını bozarak dershaneleri özel okula dönüştürme, dönüşmeyenleri ise kapatma kararı aldı. Dershaneler “temel lise” adıyla 4 yıl boyunca okul statüsü kazandı. Bu sürede cemaatin dershane ve sınavlara hazırlık şirketlerine el kondu. Güzel, dershanecilik bitti mi, hayır! Şimdi iki, hatta üç biçimiyle devam ediyor: Biri, çoğu kuruluş yönetmeliğindeki “tek ders” şartını, “kişisel gelişim kursu” adı altında aşan ve “merdiven altı” diye adlandırılan, bu kez sözcüğün gerçek anlamıyla “gizli”, kaçak kurs merkezleri olarak; diğeri, dershaneden dönüşüp özel okul adıyla dershanecilik yaparak ve üçüncüsü, ders içerikleri, uygulamaları, açık öğretim liseleri ve açık öğretim ortaokullarıyla bir bütün olarak resmî eğitim sistemi! Evet dershaneler okula dönüşürken devlet okulları tersinden bir dönüşümle dershaneleşmiştir!

dershaneciler âlemi

Uzun lafın meramı, “Dershaneciler Âlemi”ne* gelebilmektir. Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni Selim Belenoğlu’nun Telgrafhane Yayınları’ndan çıkan 34 öyküden oluşan 240 sayfalık Dershaneciler Âlemi adlı kitabını okuyunca, bir dönem bu “âlem”de bulunmuş bir gözlemci olarak eğitim siteminin bu yarasını deşmekten kendimi alamadım. Hem belki böylece Belenoğlu’nun gerçekçi gözlemlerinin oturabileceği bir sosyal zemin sağlamış oldum!

Selim Belenoğlu, 30 yılı aşkın öğretmenliğinin çoğunu o zamanki adıyla dershane, şimdiki adıyla özel öğretim kursu olan özel öğretim kurumlarında icra etti. O, MEB’e, belki de yukarıda söylediğimiz dönüşümü önceden gördüğü için “Ne fark eder ki, ha dershane ha okul!” diyerek dahil olmadı. Kurs merkezlerinin ve özel okulculuğun da suyu çıkınca oradan elini eteğini çekti ve şimdi uzun yıllar içinde edindiği merkezî sınavlara hazırlık deneyimini, öğrencileriyle özel derslerinde paylaşıyor. Belenoğlu’nun, bir kısmını sektörün yayın kurtlarına kaptırdığı, hatta bırakın telifini almayı, üstüne yayınevine para ödediği yayınları olduğunu da ekleyelim.

Dershaneciler Âlemi, yazarın öğretmenlik yaptığı özel öğretim sektörüne, ama en çok da dershanelere ilişkin gözlemlerine dayanan öykülerinden oluşan bir kitap. Öyküler, kurum ve kişi özel adlarında yaptığı küçük değişiklikler dışında “aynıyla vaki”. Konuşma dilinin kısa cümleli, sıcak anlatımıyla daha ilk cümlede okuru yakalayan Belenoğlu, onu doğruca “âlem”e götürüyor ve ona bu âlemde olup bitene dair bizzat yaşadığı, tanık olduğu, işittiği ilginç vakaları, ilişkileri anlatıyor. Anlatırken de okuru bazen gıdıklayıp güldürüyor, bazen de bir biçimde bu âlemin bir parçası olduğunu anımsatıp olumsuzluklarına kayıtsız kaldığını yüzüne vurarak kendisiyle yüzleşmesine neden oluyor.

Kitaptaki öyküler, daha çok yukarıda çözümlemeye çalıştığımız dershane sektörünün “gizli pazar” kısmıyla ilgili ve akçeli, kayırmalı, çıkar ilişkilerini öne çıkarıyor. Yani kurucuların, yöneticilerin ve çalışanların çoğunlukla içtenlikten yoksun, ama içten görünen, gerçeklikten uzak, ama gerçek olduğu savlanan birçok ilişki ve olguyla kurulmuş “eğitimcilik” oynayanların alacakaranlık dünyasını aydınlatıyor. İşe zaten sistemin içinde olan ve kârlılığından dolayı, sahip olduğu kapitali büyütmek amacıyla giren “eğitim patronları” ile işin “proleterleri” olan öğretmenler arasındaki çatışmadan doğan gerilim, beklenmedik bir öykü enerjisi üretmiyor. Örneğin görece köklü özel okul patronlarının “işyerinde” kurdukları yerleşik düzene ve yönetici – öğretmen/çalışan ilişkilerine dair gözlemlere dayanan öyküler böyle.

Öykülerin enerjisi, trajikomik dozuyla birlikte detaylarına hâkim olmadıkları eğitim sektöründe nispeten yeni işverenler ile onların Türk kapitalistlerine özgü davranış kalıpları içinde öğretmenlerle kurdukları ilişkileri konu alan öykülerde yükseliyor. Bu enerji ve kara mizah, asıl 12 Eylül darbesiyle birlikte kamu eğitiminden uzaklaştırılarak dershane sektörüne sığınan, mücadeleci sol gelenekten gelen öğretmenlerin, bu sektörde patronluğa ve eğitim yöneticiliğine soyunmalarıyla yaşadıkları dönüşüme odaklanan öykülerde ise tavan yapıyor. Sosyalist dünya görüşüyle kapitalist sisteme ait üretim ilişkilerini sürdürmek istemedeki çelişkinin, bireyin “sonradan görme” bir patrona dönüşmesiyle çözüldüğüne tanık oluyoruz.

Öğretmenlerin birbirleriyle olan ve tutarsızlığı işi kaybetme kaygısına dayanan ilişkileri; işe alınmayla ilgili tavsiyeler, teklifler, görüşmeler; işten atmak için üretilmiş yalanlar, dolanlar, tuzaklar; birbirlerinin kuyusunu kazan çalışanlar, ihbarlar, ihanetler; öğretmenlerin kurucularla, patronlarla, diğer çalışanlarla, velilerle ve nihayet öğrencilerle her biri bir öykü potansiyeline sahip çatışmaları; patronların, yöneticilerin, öğretmenlerin, çalışanların birbirleriyle bazen nefret bazen sevgi, kimi köstek, kimi dayanışma dolu davranışları ile tam bir âlem bu Dershaneciler Âlemi.

Boş yere spoiler bekleyen okura, sadece şu kadarını söyleyebilirim: Öyküler dershane binalarının içinde, ama sınıfların dışında dolaşıyor. Kitabı okuyun, beğenirseniz Selim Hoca’ya sınıfların içinde eğitim adına yapılan kitaplar dolusu komiklik olduğunu anımsatın ve yazması için onu teşvik edin! Bu kitaptaki mizah dozunu tutturamam diye korkmasın, çünkü oralarda ders diye, eğitim diye pazarlananların çoğu kendiliğinden komik; o âlemde nice krallar ve soytarılar var!

Ben de tanığım…

*Dershaneciler Âlemi, Selim Belenoğlu, Telgrafhane Yayınları, 240 sayfa, 2023

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir