Fen bilimlerindeki gelişmelerin izini sosyal bilimlerde sürmek, toplumsal olayları anlamamıza yardımcı oluyor.
17-18. yüzyılın ünlü bilgini Isaac Newton’un bilime en büyük katkısı mekanik alanında oldu. Fizik bilimine hareket ve evrensel kütle çekimi yasalarını kazandırdı. Kuvvetin kütle ile ivmenin çarpımına, etkinin de tepkiye eşit olduğunu söylüyor ve biz bunu mitinglerde deneyimliyorduk! Newton mekaniği, makro ölçekli fiziksel olayları, mühendislik çalışmalarında göz ardı edilebilecek küçüklükte sapmalarla hesaplayabiliyor; bu hesapla, örneğin seçim sonuçlarını -/+2 puan yanılmayla tahmin edebiliyorduk!
Klasik mekanik, bilimin dayandığı iki temel argüman olan “deneysellik” ve “nedensellik”ten hareketle evrenin belli bir düzende, determinist bir işleyiş içinde olduğu sonucuna varıyordu. Modernizm’in, bir düzen inşası olduğunu; akıl ve bilim ışığında toplumu, insanı tanımlama ve sınıflama girişiminde bulunduğunu söylüyor; onun ‘hakikat’, ‘standart’, ‘kesinlik’, gibi temel kavramlarını anlamamıza yardımcı oluyordu. Böylelikle toplumsal gelişmeleri, bağımsızlık savaşlarını, ulus devletleri, sınıf mücadelelerini, sosyalist devletlerin kuruluşunu ve yıkılışını, 26 kişinin varlığının 3 milyar 800 milyon kişininkine eşit olmasını… yerli yerine oturtabiliyorduk.
Ama bilim ve teknoloji alanında üstel hızla artan gelişmeler, nanoları büyüterek dünyayı hızla küçültürken Newton mekaniğinin mikro ölçekteki evreni anlamaya yetmediğini görebiliyoruz artık. Bu yüzden atom altı parçacıkların ve nano sistemlerin davranışlarını açıklamak Kuantum’a kalıyor.
Kuantum mekaniği, evrende hiçbir fiziksel olayın ölçülebilirliğinin mümkün olmadığını, bütün bildiklerimizin istatistiksel verilerden ibaret olduğunu savlıyor. Deneylerden değil deneyimlerden edinilen, mutlak olmayan doğruların bulunduğunu ve bilimin temel argümanının da olasılık olduğunu ileri sürüyor. Böylelikle Einstein’in Görecelilik, Heisenberg’in Belirsizlik teorisi üzerine yaptığı çalışmalar, klasik fiziğin nedensellik ve deneysellik dayanaklarını çökertip geleneksel gözlem ve algıyı kökten sarsıyor. Buzdolabının kapısı kapalıyken ışığın söndüğünü gözlemek istediğinizde ışık yanıyor; gözleyemiyorsunuz.
Avusturyalı fizikçi Schrödinger’in, kapağı 10 dakika sonra bozunup açılacak zehirli gaz dolu bir şişe ile birlikte kapalı kutuya koyduğu kedinin 11. dakikadaki canlı veya ölü olma olasılığı eşittir. Bozunmanın gerçekleşme olasılığı % 50 olduğuna göre kutuyu birinin açıp bakmasına kadar kedinin iki farklı durumu bir aradadır. Buna Kutanım hâli diyebiliriz: Çoklu hâl! İşte kuantum mekaniğinin yaslandığı olasılık, denenemezlik, gizem ve belirsizlik budur. Bu “belirsizlik”, Modernizmin toplumcu ve rasyonalist bir yaklaşımla kurduğu “düzen”in düşmanıdır; ama Polonyalı sosyolog Zygmunt Bauman tarafından insanlar için bir özgürlük imkânı olarak sunulur ve “Akışkan Modernite” tezi önemli ölçüde Kuantum’dan beslenir.
Buradan bakınca geçiş dönemlerinin “çoklu hâl” karakteristiğini daha net görüyoruz: Örneğin, Amerika’ya karşı bağımsızlıkçı bir söylem geliştiren iktidar, İda’yı kazıp kazanan Kanadalı maden şirketi Alamos Gold’un, milli bir şirketmişçesine yanında saf tutuyor!
3 Mart 1924’te kabul edilen Tevhid-i Tedrisat Kanunu yürürlükte; ama Doğu ve Güneydoğu’da çalışmaya devam eden medreseler, Ankara ve İstanbul gibi büyükşehirlere de yayılmakla kalmayıp yasal statü talepleri hem Saray hem MEB tarafından işleme konuyor! 30 Kasım 1925’te Tekke, Zaviye ve Türbeler kapatıldı, Cumhuriyet de henüz lağvedilmedi; ama Diyanet İşleri Başkanlığı hazırladığı cemaatler raporuyla yararlıdır deyip onlara meşruiyet istiyor!
1924’te ilkokulda, 1925’te ortaokulda ve 1934’te lisede karma eğitime geçildi; ama merkezi sınavla öğrenci alan tek cinsiyetli eğitim yapan okulların oranı Bolu, Kırşehir ve Siirt’te % 30’u, İstanbul’da % 21’i, Türkiye genelinde ise % 15’i aşmış bulunuyor.
2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nunda yazan “Eğitim öğretimde birlik” hükmü henüz ilga edilmedi; ama Hz. Muhammed, “İlim Çin’de de olsa ona talip olun.” değil de “Gericilik Japonya’da da olsa gidip alın!” demiş gibi, AKP cumhurBaşkanı, Japonya’nın en geri yanını temsil eden Mukogawa Kadın Üniversitesi’nden etkilenip kadın üniversitelerinin Türkiye’de de kurulmasını emrediyor! Üniversite de Meclis’te kadına şiddetin son bulması yönünde verilen önergeyi reddeden iktidar partisinin bu liderine fahri doktora unvanı veriyor!
Anayasanın 68’inci maddesinin 4’üncü fıkrası henüz değiştirilmedi; ama AKP de HDP de yasal parti ve devlet parasıyla seçime girip seçim kazanıyorlar!…
2023 finaline giderken ülkemizin bu “çoklu hâl”ini görebilmemizi Kuantum fiziğine borçluyuz. Ama kedi canlı mı ölü mü, merak ediyoruz.
Çaresiz kutuyu açacağız!
Güzel bir yazı, kutluyorum.
Mustafa Pala ogretmenim gunaydin. Basarili bir site hizla gelisiyo.