1925 yılında yapılan Dünya Konferansı’nda imzalanan Çocukların Korunmasına Dair Cenevre Bildirgesi çerçevesinde kabul edilen Dünya Çocuk Günü, çocuklar arasında ortak duyguların pekiştirilmesi ve barış içinde yaşama özlemlerinin güçlendirilmesi amacıyla her ülkede farklı tarihlerde kutlanıyor. Ülkemizde bu kutlama ve etkinlikler ekim ayının ilk pazartesi günü yapılıyor, yani bu yıl bu gün, 5 Ekim. 5 Ekim aynı zamanda, Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü UNESCO ve ILO tarafından 1994 yılında Dünya Öğretmenler Günü olarak ilan edildi. Öğretmen ve çocuk gibi bu iki güzelliği buluşturan bu güzel günü, örnek alınacak bir deneyim sunan Sınıf/Duvarların Arasında filmiyle kutlu kılalım.
Yunancada oxus“keskin”, môros“aptalca” demek. “Oksimoron”, bu iki sözcüğün birleşmesiyle oluşmuş. Birbiriyle çelişen iki kavramın bir tamlama ya da cümle bağlamında ilişkilendirildiği ifade anlamına geliyor. Bazen anlamı pekiştirmek ya da yazınsal bir estetik, etkili bir söyleyiş oluşturmak, bazen de bir durumu eleştirmek veya alaya almak için kullanılıyor. Türkçesi için “tersanlam” terimini öneriyorum.
Sınıflı toplumlarda sosyal sınıfların belirleyiciliği muazzamdır. İnsanların düşünme biçimlerinden toplum içinde ilişki kurma biçimlerine, kültür birikimlerinden günlük davranışlarına kadar etkili olmadıkları alan yoktur. Sömürge/yarı sömürge ülkelerde bireyin antiemperyalist duruşunda da kapitalist/feodal ilişkilerin egemen olduğu ülkelerde sofrada çatal kaşık tutuşunda da bu belirleyiciliğin izlerini sürebilirsiniz. İnsanın düşünme eyleminden davranma biçimine, en geniş anlamıyla ilişki kurma pratiğini gerçekleştirdiği dilinin, sınıfsallığın bu belirleyiciliğinden bağımsız kalması olanaklı değildir.
Türk Devriminin önemli aşamalarından biri Cumhuriyet’in kuruluşundan beş yıl sonra gerçekleştirilen Harf Devrimi, diğeri de dokuz yıl sonra 26 Eylül 1932’de düzenlenen Türk Dil Kurultayı ile yaşama geçen Dil Devrimi’dir. 26 Eylül Dil Bayramı kutlu olsun…
Hababam Sınıfı’nı aklımıza düşüren iki neden var: İkincisi, Korona virüsü zaten okuldan uzaklaşmaya başlamış olan eğitimin okulla ilişkisini temelli kesti ve artık eğitim yöneticilerimiz eğitimi okulsuz yönetiyorlar; çocuklarımız sosyalleşmelerini sosyal medyada gerçekleştiriyorlar. Kel Mahmut oradan eğitim yöneticilerine sesleniyor: “Otur, sıfır!” Ve biz de burada eğitimden kayıp giden okula bir ağıt yakıyoruz!
Cemil Türkarman’ın ‘Ilgaz’ adlı türküsünün “Ilgaz Anadolu’nun sen yüce bir dağısın” dizesine “Eteklerinde kitaplar…” dizesini ekleyince büyük usta; artık bu bir Can Yücel şiiri oluyor ve ‘Ilgaz’ da Türk Edebiyatının ‘yüce dağı’ Rıfat Ilgaz’a dönüşüyor! Rıfat Ilgaz deyince de akıllara Hababam Sınıfı düşüyor.
kuşlar çığlık çığlığa, bir yazdan bir yaza göçerken yollarda kırgındılar, yorgundular… uçtular. birinin kanadında kapkalın uykusuzluk, incecik sus vardı gagasında birinin!
çocuklar ağlamaklı, düşleri savrulurken bir odadan bir odaya durgundular, solgundular… sustular. birinin düşüverdi okul çantası sırtından dağıldı umutları kitapları gibi birinin!
ağaçlar yapayalnız, bir mevsim dönerken başka mevsime dalsızdılar, halsizdiler… kaldılar. birinin gövdesinde kupkuru gölgesizlik umarsız bırakıp gitti ağırlığı birinin!
sevgililer çekingen, sevişirken sözleriyle birbirinden uzakta ürkektiler, yasaktılar… bıraktılar. birinin sıcaklığı düşürüverdi teninden heyecanı terk etti yüreğini birinin!
şiirler de ıpıssız, sararıp solarken hasta bir düzyazıda sözsüzdüler, imgesizdiler… sizdiler. birinin ilkyazı böyle geçti çabucak sızıverdi uyağına sarı sıcak birinin!
ve şairler nefessiz, gerisini kim söylesin, ne desin?
Dünyada değilse de ülkemizde pandemiden en çok zararı çocuklarımızın eğitimi gördü, görüyor. Ekonominin, turizm sektörünün üstüne titrenilen bu süreçte eğitim politikalarındaki ciddiyetsizlik ne yazık ki devam ediyor. Veliyi özel öğretimin kucağına iten eğitim yönetimi, nitelikli eğitime erişimde eşitsizliği “telafi edilemeyecek” denli derinleştiriyor. Peki, özel okul çare mi? Gelin sorunun yanıtını Davis Guggenheim’in belgesel filmi Waiting for Superman’ı (Süpermen’i Beklerken) izlerken bir kere daha düşünelim!
Süpermeni Beklerken / Waiting for Superman
Bir Durum Saptaması
“Dört kurabiyem olsaydı ve ben ikisini yeseydim, yüzde kaçını yemiş olurdum?” Amerikalı siyahi ortaokul öğrencisi düşünüyor, soruyu kafasında gezdiriyor. Tavana bakıyor, parmaklarından yardım alıyor. Bunun için içler dışlar çarpımı yapmak gerektiğini söylüyor. İşlemi, içten seslendirerek dıştan yapmaya çalışıyor ve bir süre sonra yanıtlıyor: “Tam olarak %50’sini yemiş olursun.” Yüzünde gurur ve mutlu bir gülümseme…
Resmi adı Sars-Cov-2 olan, ve COVID-19 hastalığına yol açan Korona virüsü, dünyayı “sars”maya devam ediyor. Bilim insanlarının açıklamalarına göre bulaşısı havada asılı kalan partiküllerin başkası tarafından solunması; öksürme/hapşırma sonucu saçılan tükürük/mukus damlalarının, başka bir kişinin gözü, burnu veya ağzından girmesi ya da temas yoluyla ve insandan insana gerçekleşen virüsün yayılma eğilimi sürüyor.
Dünyanın diğer ülkelerinde aynı yapısal bulaşı özelliklerini koruyan virüsün, alınan tedbirlere bakılırsa, ülkemizde köklü bir mutasyona uğradığı anlaşılıyor.
Mutasyonun daha çok virüsün bulaşı özelliklerinde meydana geldiği görülüyor. Virüs, enfekte edeceği insanı seçerken tercihlerini kişilerin ve mekânın farklı özelliklerine göre yapıyor. Mutasyonu çalışan-emekli hassasiyeti kazanarak ve çalışana bulaşmayıp emekliye musallat olarak başlayan Korona virüsü, geçirdiği değişim sürecinde bu hassasiyetini daha da artırıyor.
Şu aşamada virüs, AVM’lerde alışveriş yapma yeterliği olan yetişkinlere değil, bu yeterliğe sahip olmayan öğrencilere bulaşıyor. Otel gibi turistik mekânlarda değil, okullarda aktif hâle geliyor. Plajlarda bulaşı kaabiliyetini kaybediyor, ama okul bahçelerinde hükmünü sürdürüyor. Düğünlerde, asker uğurlamalarında virüsten çıt yok, okul servislerinde coşuyor. Eğlence yerlerinden kaçıp dersliklere sığınıyor. Merkezi sınavların kalabalığında sesi çıkmıyor, okulların seyreltilmiş eğitiminde bile öğrencinin canına okuyor. Özel okullarda bulaşı etkisini kaybediyor, devlet okullarında bu etkiyi tekrar kazanıyor. Yüz yüze kurslarda hiçbir öğrenciye sataşma potansiyeli taşımıyor, yüz yüze derslerde çocuklarımızın başına musallat oluyor
Bu nedenle Milli Eğitim Bakanlığımız, Sağlık Bakanlığı ve Bilim Kurulu’na danışarak 2020-2021 Eğitim Öğretim dönemini rekabet, sınav, kurs ve özel okul odaklı yüz yüze eğitimle başlatıyor. Devlet okullarında çocuğu olan velilerimiz darılmasın… Her işin başı sağlık!
Başlık, Milli Eğitim Bakanlığı’nın Türkçesi’ni tanımlamaktadır. Bu tanım, MEB Teftiş Kurulu Başkanı Atıf Ala‘nın sosyal medyayı kıkırdatan, “Çatlasanızda patlasanızda ülkemiz her alanda başarılı olduğu gibi sporda da başarılı olacaktır.” cümlesindeki yazım yanlışlarıyla ilgili değildir. Hatayı nihayet bir “de” “da” yazımı yanlışıdır, kim yapmıyor diye azımsamıyoruz tabi.