Nesibe’yi Kurtarmak

FÜRUZAN/BENİM SİNEMALARIM

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü… Yazarı, yönetmeni, baş karakteri kadın olan Benim Sinemalarım’ın temiz yürekli Nesibe’sinin, filmler aracılığıyla kurduğu ve peşinde koştuğu, yaşanası bir dünya hayalinin gerçekleşmesi umuduyla kutlu olsun!

Okumaya devam et “Nesibe’yi Kurtarmak”

Felsefe-Sinema Köprüsünde Wittgenstein

Anlamlandırma olanakları ve araçlarının farklılığı nedeniyle, sinema – felsefe ilişkisi sorunlu bir ilişki olsa da beyazperde veya ekranda felsefenin izini sürmek; idrak yolları tıkanması yaşadığımız günümüzde, toplumca yakalandığımız anlam yitimi hastalığıyla başa çıkmak için bir fırsat yaratıyor. Ta ki sinemayla felsefe yapmanın, aslında felsefeyle sinema yapmak olduğu anlaşılsın ve Jarman’ın Wittgenstein’i buna bir örnek olsun…

Okumaya devam et “Felsefe-Sinema Köprüsünde Wittgenstein”

İkiliği Felsefeyle, Sanatla Aşmak

BELA TARR, TORİNO ATI

Gerçek ile kurgunun sınırlarındaki silinme, yaşam için derin bir kaos ve insan için geniş bir anlamsızlık üretiyor. Bu yazı, toplumsal olgulardan hareket edip Nietzsche’nin düşünce dünyasından geçerek Bela Tarr’ın sinema evreninde kapitalizmin yarattığı kaosu ortadan kaldırmanın olanaklarını arıyor.

Okumaya devam et “İkiliği Felsefeyle, Sanatla Aşmak”

Gerçekliğin Kırk Tonu

RAŞOMON

Akutagava’nın yüz yıl önce yazdığı Yabu no Naka adlı öyküsünün Haydut’u, “Ben birini öldürürken kılıcımı kullanırım… Siz insanları nüfuzunuzla, paranızla, süslü sözlerinizle, çalıştıra çalıştıra öldürürsünüz. Kan akıtmadan bir güzel becerirsiniz bu işi! Söyleyin bakalım, sizinkiler mi, benim ki mi daha ağır suçtur?” diyor. Kurosava’nın Raşomon’da aradığı gerçekliğin en doğru, en yalın ve en içten ifadesidir bu, yüz yıl sonra da…

Okumaya devam et “Gerçekliğin Kırk Tonu”

Gerçeği Görme Sorunu

BLOW-UP/CİNAYETİ GÖRDÜM

Blow-UP’ta (Cinayeti Gördüm) bir yanda tüketim toplumunun dağılmışlığı, insan merkezci değerlerin yitimi; diğer yanda pandomim topluluğunun temsiliyle mutlu, aydınlık bir geleceğe inanan gençler; bir yanda ilerlemeci, aydınlanmacı paradigmayı paramparça eden, aklı bilimsiz, bilimi itibarsız, gerçeği bağlamsız bırakan postmodernizm; diğer yanda bu dünyaya ve geleceğe duyulan inancın olumlanması… Seçim bize kalmış!

Okumaya devam et “Gerçeği Görme Sorunu”

Sanatın ve Sanatçının Faşizmle Sınavı

LILI MARLEEN

İki büyük paylaşım savaşı, 80 milyon insanın yaşamına mal olmuştu. Bugün ABD sömürgeciliğinin maşası İsrail, yarısından çoğu çocuk ve kadın yaklaşık 50 bin savunmasız insanı öldürüp bölgemizi kana bulamaya devam ederken, İkinci Dünya Savaşı’nın ağıt sembolü Lili Marleen’i anımsamadan edemezdik..

Okumaya devam et “Sanatın ve Sanatçının Faşizmle Sınavı”

Sanatçının Gerçeklik Arayışı

NEVER LOOK AWAY/ASLA GÖZLERİNİ KAÇIRMA

Toplum ve birey yan yana duran iki yalıtık nesne değil, gerçeklik ve sanat gibi ilişkisel bir varoluşsa; sanatçı ‘sosyal realizm’le sınırlı sanat yaklaşımına bireysel gerçekliğini de katabilir ve böylelikle toplumcu gerçekçilik ile bir üst aşamada yeniden buluşabilir; Donnersmarck’ın Asla Gözlerini Kaçırma’sındaki Kurt Barnert gibi…

Okumaya devam et “Sanatçının Gerçeklik Arayışı”

Sanatla Eşitlenmek

THE TANGO LESSON/TANGO DERSİ

Tango, aşktan ve arzudan çok, yalnızlığı, öfkeyi ve acıyı taşıyor içinde. Bütün umutsuzluğuna, kızgınlığına, asiliğine, yersiz yurtsuzluğuna karşın, derin bir uyumu ve izlenebilir bir ahengi yansıtıyor. Sally Potter, tam da tangoya özgü sinema ve dans, yönetmen ve dansçı, kadın ve erkek arasındaki ilişkide var olan bu gerilimli uyumu, sosyal sınıfların egemenlik mücadelesinin bir uzantısı olarak Tango Dersi’ne taşıyor.

Okumaya devam et “Sanatla Eşitlenmek”

Dublörün Başrole ‘Düşüş’ü

THE FALL/DÜŞÜŞ

Sinema sektörünün yok saydığı “dublör”ü başrole çıkaran “Düşüş”; sürreal bir metin olarak okunduğunda gerçekliğin Roy ile Alexandrian’nın hikâyesinde varlığını sürdürdüğünü görürüz. Hikâyenin, filmin ‘gerçek’ karakterlerinin umut, çaresizlik ve özlemlerinin fantastik birer izdüşümü olduğunu; hatta bu iz’düş’ümünün ‘düş’ten gerçeğe ‘düş’mekten başka bir şey olmadığını görmek de olanaklıdır!

Okumaya devam et “Dublörün Başrole ‘Düşüş’ü”

İngilizce Dil Savaşları

THE PROFESSOR AND THE MADMAN / DELİ VE DÂHİ

Filmi bir ana düşünceye bağlayacak olursak, Deli ve Dâhi’ye yansıyan dil savaşı Marks’ı doğrular niteliktedir; zira o “Bir kulübede saraydakinden farklı düşünülür.” der. Eklemek gerekir ki farklı düşünenin dili de farklılaşır! Bu farkın farkına varan İngiltere’nin dünkü aristokrasisi, bugünkü burjuvazisi hem egemenlik hem sınıf savaşında İngilizcenin kılıcını bilemiş kınından çekmiştir! Öyle anlaşılıyor ki sınıf savaşı, dilde de sürüyor!

Okumaya devam et “İngilizce Dil Savaşları”