Türkçe Eğitimi 1

Dil Bayramı kutlu olsun…

Karamanoğlu Mehmet Bey’in 13 Mayıs 1277’de “Şimden gerü hiç kimesne kapuda ve dîvânda ve mecâlis ve seyrânda Türkî dilinden gayrı dil söylemeyeler.” fermanının üzerinden 744, 26 Eylül 1932’de Cumhuriyet önderlerinin 1. Türk Dili Kurultay’ını toplamalarının üzerinden 89 yıl geçtikten sonra, 2021 “Yunus Emre ve Türkçe Yılı” ilan edilmiş, ama bu konuda hiçbir şey yapılmamışken zorunlu eğitim kapsamında Türkçe eğitiminin “hâl-i pür melali”ne bakalım dedik.

sınıf geçme eğitimi

Sınavların niteliklerine ve eğitim sistemindeki işlevlerine itirazımızı saklı tutarak, ulusal/uluslararası merkezi ölçmelerin ve bu ölçmelerle birlikte yapılan anketlere dayalı istatistiklerin ilginç sonuçlara işaret ettiklerini söyleyebiliriz. Onlar aracılığıyla öğrenenin akademik başarı derecesini, kişisel gelişim düzeyini ve bunlara ailesinin sosyoekonomik durumundan kitaplığındaki kitapların sayısı ve türüne, anne/babanın sosyokültürel konumundan ailedeki kardeş sayısına kadar birçok etmenin ne derecede etki ettiğini görebiliriz.

“Dünya dili Türkçe” diyoruz, ama okullarımızda anadil eğitimimiz ne durumda bilmiyoruz. Konuya Ölçme Seçme Yerleştirme Merkezi’nin (ÖSYM) yaptığı üniversiteye giriş sınavlarının verilerinden bakarsak durum iç açıcı görünmüyor. Gerçi bu tür sınavların en zayıf yanı, madde seçmeli standart testlerden oluşması ve donmuş bilgileri yoklaması; onun dışında eleştirel düşünme, yaratıcılık, güdülenme, özgüven, paylaşma, kendini ifade edebilme, estetik duygusu gibi yeterlikleri yok saymasıdır.

ÖSYM’nin yaptığı Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS) da öyle. YKS’nin Temel Yeterlik Testi (TYT) ve Alan Yeterlik Testi’nden (AYT) oluşan iki basamağı var. TYT, daha temel bilişsel becerilere odaklanıyor, öyle üst düzey becerileri yoklamıyor. Türkçe bölümünde 40 soru var bu testte; 7’si dilimizin grameriyle, 33’ü sözcük, cümle, paragraf düzeyinde okuduğunu anlama ve yorumlamayla ilgili. Bu testteki soruların tümü ilköğretim ikinci kademe (ortaokul) Türkçe dersi kazanımlarıyla ilgili. Son iki yılın ÖSYM verilerine göre lise mezunlarımız, TYT’de 40 sorunun ortalama %40’ını doğru yanıtlamışlar. Yani lise öğrencilerimiz, okuduklarının yarısından çoğunu anlamak ve yorumlamakta yetersiz kalmış. Liseden mezun olarak girdikleri bu sınavın sonucuna göre, ortaokulda ders geçme puanı 45 olduğundan, Türkçe dersinden sınıfta kalıyor; ortaokuldan mezun olamıyorlar!

Üniversite adaylarının eğitim aldıkları ve eğitimlerini devam ettirmek istedikleri alandaki başarılarını ölçen AYT’de ise 6 Türkçe, 18 Türk Edebiyatı toplam 24 soru var. Soruların son iki yıldaki doğru yanıtlanma oranı, yine ÖSYM verilerine göre, ortalama %23. Lise mezunu öğrencilerimiz, anadillerinin ve anadille ortaya konmuş edebiyat eserlerine ait bilgilerin çeyreğine bile ulaşamamışlar. Bu test, ders geçme sınavı olarak okullarda uygulanıyor olsaydı, lisede ders geçme puanı 50 olduğundan öğrenciler bu puanın yarısına bile ulaşamayacaklar; Türk Dili ve Edebiyatı dersinden sınıf geçemeyecek, mezun olamayacaklardı!

Öte yandan öğrencilerimizin, aynı merkezin yaptığı Yabancı Dil Testi’ndeki (YDT) başarısı, “Canım okulda yabancı dil mi öğrenilir?” biçimindeki ortak yargıyı boşa çıkaracak kadar iyidir! 80 soruluk Almanca, Arapça, Fransızca, İngilizce ve Rusça testlerinden son iki yılda elde edilen ortalama %42-52 oranındaki başarı, anadil Türkçe eğitiminin başını yere eğdirecek denli yüksektir! Bu sonuç, ölçmeyi yapan kurumun bir hatası değilse, çocuklarımızın dil eğitim/öğretimlerini gerçekleştiren ortaöğretim kurumlarının bir ironisidir!  

okuduğunu anlamak

Ulusal ve bölgesel farklılıkları dikkate almamaktan kaynaklanan zayıflıklarını bir yana bırakarak anadil eğitimimizi, uluslararası bir ölçmenin verileri üzerinden okumak da olanaklıdır. Bunun için, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) tarafından üçer yıllık dönemler hâlinde, 15 yaş grubundaki öğrencilerin Matematik, Bilim ve Okuma alanlarında kazanmış oldukları bilgi ve becerileri değerlendiren Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı’nın (PISA) verilerine bakabiliriz. Anadil eğitimimizin ne durumda olduğunu PISA’nın Okuma Becerileri alanında belirlediği 6 Yeterlik Düzeyi’ndeki yerimizle anlamlandırabiliriz.

Türkiye, 15 yaşındaki öğrencilerin %73’ünü temsil eden 186 farklı okuldan 6890 öğrenci ile girdiği 2018 PISA testinde 3 beceri alanında da OECD ortalamasının altında kaldı. Okuma alanında Türkiye 37 OECD ülkesi arasında 31. sırada yer aldı. Bu alanda öğrencilerimizin %26’sından fazlası 6 yeterlik düzeyinin en alt grubunda (1 ve aşağısı olan 1a. 1b.) yer aldı. Bu gruptaki öğrenciler, sadece çok fazla bilginin olmadığı, fazla çıkarımda bulunulmayacak durumlarda metnin belli bir bölümünden anlam çıkarabiliyor, metinde çok açık olan bilgileri saptayabiliyor, kendilerine tanıdık gelen konulardaki yazıların ana düşüncesini fark edebiliyor; ama açıklayıcı yorumlarda bulunamıyorlar.

Okuma alanında üst düzeyde (5, 6) yeterlilik gösteren öğrencilerimizin oranı 2012’de %4,3 idi, 2015’te %0,6’ya gerilemişti, 2018’de %3,3’te kalarak 2012’deki seviyesine ulaşamadı. Okuma alanında bu düzeyde beceri gösteren öğrenciler, metindeki bilgileri birbirleriyle ilişkilendirerek yorumlayabiliyor, sunulan hipotezleri eleştirel biçimde değerlendirebiliyorlar. Dolayısıyla ülkemizde 15 yaşında olan ve eğitime devam eden çocukların çok düşük bir oranı bunları yapabiliyor.

nedeni belli

PISA’nın ortaya çıkardığı ve çeşitli eğitim kurumlarının raporlarına yansıyan çok daha acı bir gerçek var: Öğrencilerimizin düşük PISA başarımlarının, düşük sosyoekonomik yapıyla ilişkisi %69’dur. Bu büyük orandaki ilişki, ailelerin sosyoekonomik yapısının, öğrenciler arasında akademik başarı farkı ve eşitsizliklerinin büyük bir kısmının temel faktörü olduğu gerçeğini gösteriyor ve bölge, cinsiyet, okul türü, okullar arasındaki kalite farklarının, öğrenciler arasında yaşam boyu eşitsizliğe yol açtığına işaret ediyor.

Biri ulusal, diğeri uluslararası iki farklı kurumun, biri iç piyasaların, diğeri dünya piyasalarının taleplerine uygun bireyler yetiştirmeye dönük eğitim standartları oluşturma amacındaki bu ölçmelerini mutlak doğrular olarak kabul etmiyoruz. Ortaöğretim öğrencilerimizin anadil eğitimlerine ilişkin gördüğümüz sonuçlardan da öğrencilerimizi değil; eğitim öğretim sistemini; ulusun, halkın çıkarlarını korumayan, anadil eğitimini piyasa ihtiyaçlarıyla uyumlulaştıran, standartlaştıran bir kurguyla yapılandıran yönetimler sorumludur.

Sonraki yazımızda, bu tabloda gördüğümüz anadil eğitiminin sistem içi yanlışlarını ve bu yanlışların nasıl giderebileceğimizi düşüneceğiz. Eğitim merkezli eşitsizlik çarkına çomak sokmaksa, örgütlü bir toplumsal mücadeleyi gerekli kılıyor kuşkusuz!

“Türkçe Eğitimi 1” için 3 yorum

  1. İyi akşamlar Mustafa Öğretmenim . Kaleminize sağlık , yazınız eğitimde yaşanan sorunların en önemlilerinden biri . Çok beğendim . Eğitimle ilgilenen altı arkadaşıma gönderdim..Kendinize iyi bakın!

  2. Mustafa öğretmenim, diğer temel derslerdeki başarı, Türkçe’ye bağlıdır. Yoksul halkın çocukları okul öncesi sübyan mekteplerine gönderiliyor ve Arap harfleri öğretilmeye başlanıyor. İlkokula başladıklarında Türkçe okuma yazmayı öğrenmekte zorlanıyorlar. Okuma yazma öğretimi metot ve teknikleri çok yanlış. Kitaplar çok niteliksiz. Öğrenciler, eskiden ilkokul birinci sınıfta geldikleri seviyeye 3. Sınıfta gelemiyorlar. Ana okullarında Türkçe masallar hikayeler dinletmek ve şarkılar söyletmek zorunlu olmalı. Sınıf panolarında resimlerin altında Türkçe yazılar yazmalı. İlk okullarda Türkçe’nin amacı okuma,yazma, anlama, anlatmayı sevdirmek olmalı. Kitaplar, en başarılı üniversiteler tarafından, ilkokul öğretmenleri edebiyatçılar, pedegoklar, fotoğrafçılar ve öğrencilerin katılımı ile dil öğretiminde en başarılı ülkelerin aynı yaş gurubuna yazılan kitapları göz önünde bulundurularak bizim kültürümüze uygun yazılmalı. Öğretmenlere sürekli hizmetici eğitim verilmeli. Kitaplardaki parçalar temel derslerin konuları ile ilgili olmalı, öğrencilerin kelime kapasitesini artırıcı ve dilbilgisini öğretici hazırlanmalı. Şimdiki uygulama öğrencileri Türkçe dersinden soğutuyor. Çok önemli bir konuyu yazdığınız için teşekkürler.

  3. Mustafa Bey, kaleminiz dert görmesin. Acı ama gerçekleri dile getirmişsiniz. Ne yazık ki öğretimimiz belirlediğiniz durumda. Dilimiz alttan alta küçümsemeye devam ediliyor. Onun inceliklerini bilmediğimiz için de yabancı diller, özellikle de İngilizce, baş tacı ediliyor. Çuvaldızı kendimize batıralım. Biz, kendimizi okuryazar bilenler bile, Türkçemizi her türlü kurallarıyla, incelikleriyle sahiplenemiyor, gereken özeni gösteremiyoruz.
    Yorumumu uzatmak istemiyorum. Öncelikle kendini okuryazar sayanların dilimize gereken değeri vermelerini diliyorum. Dileğinin gerekçesini de hemen kısacık açıklamak istiyorum. Hem ÇTD dergisinin ve Patika’nın düzeltmesini yapıyorum. Değerli yazarlarımızdan çoğunun olmadık yanlışlarla dolu yazıları karşısında üzülüyorum.
    Kolay gelsin, saygılar.

Gülseren Delibaş için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir