KİTABIN ATEŞLE İMTİHANI: “FAHRENHEIT 451”

Doğa afetlerine ilişkin bilgimiz de deprem, sel ve yangınlara ilgimiz de soğuk, ruhsuz rakamlara takılıp kalıyor maalesef. Uzun pandemi döneminin iktidar için yarattığı “elverişli” ortamda toplumsal bir tepkiyi ve yardımlaşmayı bile örgütlemenin engellendiği günlerdeyiz. Sosyal teması değil sokakta, sanalda bile yasaklamanın yolları üzerinde çalışılıyor harıl harıl. Böyle bir ortamda baskıcı ve yasaklayıcı bir rejimin, halkın eğitim ve aydınlanma aracı kitabın başına örebileceği olası çoraplara distopik bir film Fahrenheit 451’le dikkat çekelim istedik.

AYDINLANMA ARAÇLARI

Neandertaller’in, Homo Sapiens’e determinist bir zorunluluktan çok, doğayı kontrol altına alma, çevresini kendi yararına değiştirme yeteneğiyle, yani emekle evrildiğini söyleyebiliriz. Bu evrilme sürecinde insan aklını da kazandı ve toplumsal ortak akılla kültürü, bilimi yarattı. Ortaya koyduğu birikimi, antik çağdan günümüze, tarih boyu öğrenmenin bir aracı olan kitap dediğimiz nesneye yükleyip taşıdı. Bu taşıma kolay olmadı kuşkusuz; çoğu kez engellerle karşılaştı. İnsanlığın aydınlanma araçları olan kitaplarla tarihteki ilerleme yolculuğunda önündeki engel, her zaman muhafazakâr ve totaliter güçler oldu.

KİTABIN ATEŞLE İMTİHANI

Tarih boyunca taşıdıkları bilgi ve düşünceler nedeniyle kitaplar suçlu ilan edildi, toplatıldı, yakıldı, yasaklandı. Dönemin egemenleri Eski Yunan’da Platon’un kitaplarının kimi bölümleri yırtıp attı; Romalılar MÖ 146’da Kartaca kentiyle birlikte kütüphanesini de yakıp yıktı; İlk Çağ’ın en büyük kütüphanesi olan Mısır’daki İskenderiye Kütüphanesi de kim yaktıya gitti. Osmanlı’da Bektaşi dernekleri kapatılırken elyazmaları, tarihsel belgeler ve kitaplar da yok edildi. İstibdat’ta çuvallar dolusu kitap Çemberlitaş Hamamı’nda ateşe verildi, 1933’te Hitler Almanya’sında 94 yazarın kitabı şehir meydanında törenle yakıldı. 12 Eylül’de ABD’nin “bizim oğlanlar”ı da bütün yargı kararlarına karşın kitapları yasakladı, toplattı ya da toprağa gömülmesine neden oldu. Günümüzde ise kitap düşmanlığı henüz basılmamış, dağıtılmamış, dolayısıyla okunmamış kitapları sakıncalı bularak; hatta daha yazılmamış olanları bile yasaklayarak sürmektedir.

Kitap, kendi ağıtını kendi yakıyor!

FAHRENHEİT 451

Doğa afetlerine ilişkin bilgimiz de deprem, sel ve yangınlara ilgimiz de soğuk, ruhsuz rakamlara takılıp kalıyor maalesef. Uzun pandemi döneminin iktidar için yarattığı “elverişli” ortamda toplumsal bir tepkiyi ve yardımlaşmayı bile örgütlemenin engellendiği günlerdeyiz. Sosyal teması değil sokakta, sanalda bile yasaklamanın yolları üzerinde çalışılıyor harıl harıl. Böyle bir ortamda baskıcı ve yasaklayıcı bir rejimin, halkın eğitim ve aydınlanma aracı kitabın başına örebileceği olası çoraplara distopik bir film Fahrenheit 451’le dikkat çekelim istedik.

Fahrenheit 451, kitap kâğıdının yanma sıcaklığı; su ise 32 fahrenheitta (0 derece) donuyor, 212’de (100 derece) kaynıyor; kitap kaç derecede yanıyor, siz hesaplayın! Ray Bradbury’nin, ilk baskısı 1951’de yapılan bilimkurgu romanının adı bu. O da bir kitap, kendi ağıtını kendi yakıyor! Roman bir distopya örneği sayılıyor, antiütopya yani. “Anti” burada “karşı” değil, “kötü” anlamına geliyor. “Ütopya” ideal toplumu, “distopya” ise baskıcı sistemlerin egemen olduğu toplumu anlatıyor.

Bradbury de aynı adlı romanında böyle bir gelecek toplumu betimliyor: Televizyon izleyip mutlu olan insanlar, mutluluklarını daha da artırmak için uyuşturucu ilaçlar alıyor. Toplum üzerindeki otoriteyi kimse sorgulamıyor. İktidar bunun garantisini, kitapların olası uyandırıcı etkisini yok etmek için yasakladığı kitapları yakmakla görevli bir “itfaiye” örgütüyle sağlıyor. Distopya’da her şey bu denli ters, itfaiye söndürmüyor, yakıyor!

Fahrenheit 451, Afiş

ROMANDAN BEYAZPERDEYE

Böyle bir fütürist hikâyeye Fransız Yeni Dalga sinema akımının kurucularından François Truffaut bigâne kalamıyor ve kendi yorumunu da ekleyip öykünün kurgusuna kimi müdahalelerde bulunarak romanı 1966 yılında sinemaya uyarlıyor. 1973’te En İyi Yabancı Film Oscar’lı, En İyi Yönetmen ve Senaryo Oscar Adaylı Truffaut, 1959’da çektiği, olağanüstü kamera hareketleri, nefes kesen kurgusu ve izleyiciye yaşattığı harika sinema keyfiyle otobiyografik çalışması 400 Darbe ile sinemaya damgasını vuruyor.

Toplumsal ve siyasi değişimleri sinemaya taşıyan, sinema eleştirmenliğinin verdiği tarz yaratma eğilimi ile görsel biçim ve sinematografik anlatımıyla muhafazakâr paradigmadan kopmuş Yeni Dalgacıların önde geleni Truffaut. Yeni Dalga’dan sonra çektiği Fahrenheit 451’de bu akımın izlerini görmek mümkün: Alıcı devinimleri, açıları, keskin zumlar ve jeneriğin dış ses ile verilmesi…

Filmde iki farklı, hatta zıt karakteri, Clarisse ile Linda’yı, aynı oyuncu (Julie Christie) canlandırıyor. Bunu, Truffaut’nun dış görünüşün değil, düşünce, kültür ve psikolojinin önemli olduğu fikrini sinemaca anlatması olarak yorumlamak mümkün. Filmde yakılırken gördüğümüz ilk kitabın Cervantes’in Don Kişot’u olmasını ve benzer simgesel anlatımları da izleyici yorumlasın! Öte yandan Fahrenheit 451, yönetmenin çektiği ilk renkli ve tek İngilizce filmidir notunu eklemekte fayda var. 55 yıl önce çekilen bu filmde odaların duvarlarında geniş plazma televizyonların, insanların kulaklarında küçük kulaklıkların ve polis uçma aracı jetpacklerin… bulunması olsa olsa bilimkurgu yazar ve yönetmenlerinin öngörüsüyle açıklanabilir.

DİSTOPYA’DA NELER OLUYOR?

“Hayvan”ın önünden “düşünen” sıfatını kaldırdığınızda “insan”a ulaşmanız mümkün değildir; ama zamanı ve mekânı bilinmeyen gelecekteki ülke Distopya’ya, bu sıfatı kaldırıp atmış baskıcı bir sistem egemendir. İktidar, sürdürülebilirliğini toplumun cehaletine borçludur ve yöneticiler bunun farkında olarak önlemlerini almıştır. Cehaletin baş düşmanı kitaplar yasaklanmış; gizli gizli bulunduran ve okuyanlar, kurulan ihbar mekanizmasının kıskacına alınmış; ateşe dayanıklı yanmaz konutların icadından sonra, eğitimli personele sahip, ejderha sembollü itfaiye teşkilatı işlev değiştirerek söndürme değil; kitap arama ve yakma ile yetkilendirilmiş ve kolluk kuvvetleri kadar güçlendirilmiştir.

Öte yandan televizyon programları, insanları hipnoz edercesine etkisi altına almış, bireyleri uyuşturma ve tepkisiz kılma görevini layıkıyla yerine getirmektedir. İnteraktif yayınlarıyla evlere bağlanıp abuk yarışmalarla izleyenleri ödüllendirmekte, onlara akıllı ve başarılı duygusu vererek insanları sisteme karşı duyarsızlaştırmaktadır.

Toplumu kitaplardan kurtarmak gerek!

Çatısında anten olmayan ev sakinleri, bilin ki gizli gizli kitap okumaktadır! Distopya’da gazeteler bile yazısızdır, sadece resimlerden oluşmaktadır; çünkü kitap ve yazı insanı yalnızlaştıran, asosyal kılan, insanlara mutsuzluk veren nesnelerdir. Bu nedenle toplumu kitaplardan kurtarmak gerekir. Halkın otoriteye boyun eğmesini sağlayan bir başka yöntem de ilaçlardır. İnsanların çoğu uyuşturucu haplarla kendini iyi, mutlu, huzurlu hissetmektedir. Tabi bütün bunların Türkiye ile hiçbir ilgisi yoktur!

Bu ülkenin bir kentinde yaşayan Guy Montag (Oscar Werner), kitap yakma işinde uzmanlaşmış, çalışkan bir itfaiye personelidir ve başarılarından dolayı terfiyi hak etmiştir. Karısı Linda (Julie Christie) ise geniş ekran duvar televizyonu ve uyuşturucu haplarıyla yaşamından memnun bir ev kadınıdır. Kocasının terfi edecek olmasının ondaki anlamı, sadece daha büyük ekran bir televizyondur!   

AŞK VE KİTAP

Sistem büyük ölçüde amacına ulaşmıştır. Sosyal ilişkilerden uzaklaşmış bireyler kendi dünyalarında mutlu mesut yaşamaktadırlar. Toplumdaki yabancılaşma o ölçüdedir ki Montag komşusu Clarisse (Julie Christie) ile ancak bir iş dönüşü metroda tanışır. Clarisse, stajyer öğretmendir, daha önemli ve tehlikelisi kitaplarla gizlice ilgilenmektedir, yani sisteme muhaliftir. Bu nedenle Montag’ı deşmek ister ve deşer. Deştiği yerden akan irin, sisteminkiyle aynıdır. Otoriteye itaati zayıf olan Montag, Clarisse’ten çabuk etkilenir ve kitaba bakışı değişir. Melih Cevdet Anday’ın “tanıdığı, Etlik bağlarına yakın ağacının aşkı kitaptan öğrendiğini” bilirsiniz. Sonrasında nasıl değiştiğini de şiir muhayyilenizde görmüşsünüzdür kuşkusuz!   Montag-Clarisse ilişkisinde ise kitap, aşkı değil; aşk, kitabı tetiklemiştir!

Nihayet yaktığı kitaplara ilgi duymaya başlamıştır Montag ve “öğrenegörmüştür” okumanın enerjisini, yani “aşkı”! İşten eve çantasında sakladığı kitaplarla dönmektedir çoğu kez. Okudukça mesleğinden ve sistemden uzaklaşır. Yaptığı işi de içinde yaşadığı sistemi de sorgulamaya başlar. Artık terfi değil, işinden istifa etmeyi düşünmektedir. Şefi, kitapları yakarak “insanları rahatlattıkları” inancındadır; o ise ancak şefini yakarak rahatlayacaktır! Karısı Linda da kocasının kitap okumasından hiç hazzetmez, onu ihbar eder. Montag’ın son görevi kendi evini ve kitaplarını yakmak olacaktır; ama onu buna zorlayan şefiyle birlikte! Bundan sonrasında Montag kaçar, sistem bütün kolluk kuvvetleriyle kovalar…

Kitap, aşkı değil; aşk, kitabı tetiklemiştir!

KİTAP İNSANLAR

Clarisse, ona “kitap insanlar”dan söz etmiştir. Bunlar okuma suçlusudurlar ve küçük gruplar halinde tepelerde, kırlarda, ormanlarda yaşarlar. Kimi tutuklanmış, sonra kaçmış; kimi gönüllü bu gruplara katılmıştır. Kitap insanlar, kitapları yaşatmanın yolunu onları ezberlemekte bulmuştur. Kitap düşmanlığının bir gün yok olacağına inançla her biri bir kitabı ezberlemekte, kendileri de ezberledikleri kitabın ve yazarın adıyla çağrılmaktadır. Ölmeden önce hastalar ve büyük anne babalar çocuğuna, torununa ezberleterek kitapları yaşatmaya çalışmaktadır. Montag da bu insanların arasına karışır ve o da bir kitabı ezberlemeye koyulur. Özgürlük gelinceye kadar kitaplar bu insanların hafızalarında yaşamaya devam edecektir!

Fahrenheit 451’in, Truffaut’nun filmografisinde en iyisi olduğunu söylemek zor olsa da yönetmenin bu ilk renkli çekiminde şiddet çağrışımlı, kırmızı-siyah pekiştireçli kötünün egemenliği vurgusuyla “canlı kitaplar yurdu”nun dinginliğindeki tezatlarve bolca kullandığı metaforlar, az bir emeğin ürünü değil.

GELECEK GELDİ Mİ?

Geçmişte kitap adına Red Kit okumakla övünen Tonton “Cumhurbaşkanımız” Turgut Özal’a ve danışmanlarının önerdiği kitap özetleriyle yetinen Genel Başkan Recep Tayyip Erdoğan’a baktıkça şu soruyu soruyorum:

Gelecek geldi mi yoksa?

“KİTABIN ATEŞLE İMTİHANI: “FAHRENHEIT 451”” için bir yorum

  1. Çok teşekkür ederim kalemine kuvvet Kitap ve ateş Moğollardan, Halife O nerden beri devam eden bir sistemdir,Şimdi de Afganistan örneği var önümüzde bizimkiler de onlara iğrenip durmaktadır Oysa Berfin bahar’ in bu sayısında Doğanın Özü Insan hepsi bi kadar,gün gelecek insan her şeye ustun gelecek ama biz göremeyeceğiz sevgilerimle sevgili dostum kal sağlıcakla öptüm iyi günler

Hasan Çerçioğlu için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir