Ulus, Egemenlik ve Çocuk

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramınız kutlu olsun!

Bu büyük bayram hangi koşullar altında ve adım adım nasıl oluştu, nasıl ilan edildi, nasıl kutlandı ve şimdi nasıl elimizden kayıp gidiyor? Bu kaybetmekte olduğumuz değerlere bir ağıt değil, küçük bir uyarıdır!

İlerliyoruz

1920’de 16 Mart günü İstanbul resmen işgal edilmişken; 2 Nisan’da Hulusi Salih Paşa kabinesi düşmüşken; 5 Nisan’da Damat Ferit Paşa bir kez daha sadrazamlığa getirilmişken; 10 Nisan’da Şeyhülislam Dürrizade Abdullah Kuvayı Milliye güçlerini bir fetva ile kâfir ve liderlerini ölüme mahkûm etmiş, ama aynı gün Ankara müftüsü Rifat Börekçi 153 müftünün de imzaladığı Ankara fetvasıyla Şeyhülislam’a karşılık vermiş, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı caiz kılmışken; 13 Nisan’da Büyük Millet Meclisi seçimlerine ve Ankara’da hükûmet kurulmasına karşı Damat Ferit Paşa hükûmeti destekli Hilafet Ordusu Düzce’ye, 18 Nisan’da Bolu’ya, 20 Nisan’da Gerede’ye ulaşmışken; 23 Nisan’da Kuvvacılar belirledikleri 337 milletvekilinden 137’sinin katılımıyla Ankara’da Büyük Millet Meclisi’ni açıyorlar ve meclis olağanüstü koşullarda 1. Dönem çalışmalarına başlıyordu…

1921’de 11 Ocak günü 6 gün süren İsmet İnönü komutasında 1. İnönü Muharebesi zaferle sonuçlanmışken; 23 Mart günü 2. İnönü Muharebesi başlamış ve on gün sürecek savaş yine İsmet Paşa komutasındaki birliklerimizin zaferi ile sonuçlanmışken; Kuvayı Milliye güçleri Fransız ordusu birliklerini 28 Mart günü Adana’nın Düziçi ve Bahçe mevkiinden, 1 Nisan günü Karaisalı’dan,  11 Nisan günü Urfa’dan söküp atmışken o Meclis, 23 Nisan’ı “Milli bayram” Addine dair Kanun ile Türkiye’nin ilk ulusal bayramı ilan ediyordu…

1922’de Kuvayı Milliye, 03-09 Ocak günleri Fransız ordusu birliklerinin Mersin, Adana, Ceyhan, Tarsus, Osmaniye, Erzin ve Dörtyol’dan kovmuşken; Türk Orduları Başkomutanı Mustafa Kemal, 25 Ağustos gecesi Şuhut’tan Kocatepe’ye “Zafer Yürüyüşü”ne geçmişken; 26 Ağustos günü başlayan Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nin, beş gün sonra 30 Ağustos’ta kesin bir zafere ulaşmasının ardından Büyük Taarruz’a başlamışken; 27 Ağustos’ta Afyonkarahisar’dan 25 Eylül’de Lapseki’ye kadar vatan topraklarımız Yunan işgalinden birer birer çekip alınmışken; 11 Ekim’de Mudanya Mütarekesi’nin imzalanmasıyla Kurtuluş Savaşı fiilen sona ermişken 1 Kasım’da aynı Meclis saltanatı kaldırıyor, 1 Kasım’ı Hakimiyet-i Milliye Bayramı ilan ediyor ve 2 Kasım günü Mustafa Kemal Bursa’da, Petit Parisien muhabirinin Türkiye’nin yeni yönetimiyle ilgili sorusunu, “Yeni Türkiye’nin eski Türkiye ile hiçbir alakası yoktur. Osmanlı Hükümeti tarihe geçmiştir. Şimdi, yeni bir Türkiye doğmuştur.” biçiminde yanıtlıyordu…

Sonraki yılların 23 Nisan’larında Milli Bayram ile 1 Kasım Hâkimiyet-i Milliye Bayramı birlikte kutlanmaya başlıyordu. Öte yandan Himaye-i Eftal Cemiyeti (Çocuk Esirgeme Kurumu), anne babası ve yakınları savaşta kalmış, bir daha dönememiş öksüz ve yetim çocuklar için öteden beri çalışmalar yapıyor; onlar için yardım kampanyaları düzenliyor, pullar bastırıyor, rozetler hazırlayıp satıyordu. Bir yandan da yeni devletimiz Türkiye Cumhuriyeti’nin genç ve güçlü özünü, devrimci ve geleceğe dönük yüzünü çocuklarla ilişkilendiriyor, bu nedenle Cemiyet 1927’de 23 Nisan’ı “Çocuk Bayramı” olarak duyuruyordu…

O günden sonra bu üç kavram “ulus”, “egemenlik” ve “çocuk” herhangi bir yasayla belirlenip resmiyet kazanmadan birleşti, “23 Nisan Milli Hâkimiyet ve Çocuk Bayramı” olarak kutlanmaya başladı. 1933 yılının 23 Nisan’ından başlayarak Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’ün, çocukları makamına kabul etmesi ve onlarla ülke sorunlarını konuşması gelenekselleşti.  1929’dan itibaren 1970’li yıllara kadar süren, bayramın da içinde olduğu 23-30 Nisan Çocuk Haftası kutlamalarına 1975’te Türkiye Radyo Televizyon Kurumu da bir hafta boyunca çeşitli çocuk programlarıyla katıldı. Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü UNESCO, 1979 yılını Dünya Çocuk Yılı olarak duyurunca TRT tüm dünya çocuklarını kucaklayan Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliği etkinliklerini uygulamaya koyuldu. 1980’de ise bütün illerden gelen çocukların üyesi olduğu “Çocuk Parlamentosu” kuruldu ve böylece çocuklarımızın ulusal egemenlik “eğitimi” başladı; bir yıl sonra da “Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı” resmiyet kazandı.

Geriliyoruz

1970’li yıllarda tükenmeye başlayan küresel kapitalist sistem, yeni olanaklar yaratma çabasıyla kamu iktisadi kaynaklarına yöneldi. Serbest piyasa ekonomisini dayatan kapitalizm, özelleştirme politikalarıyla kamusal ekonomiyi talan etti. Vahşi kapitalizme yükselen itirazlar toplumsallaşınca acımasız küresel sistem iktidarını, sandık demokrasileriyle ve ikna politikalarıyla yürütemediği ülkelerde darbeler yoluyla kurdu. 12 Eylül 1980’de ülkemiz de bu darbelerden nasibini aldı ve Cumhuriyet’in bütün aydınlanmacı dalları kırıldı.

Böylelikle tüm kurum ve kuruluşlarıyla sersemleştirilen Cumhuriyet Türkiye’sinin Kamu İktisadi Teşekkülleri’nin (KİT) önce soyulup soğana çevrilerek zarar etmeleri sağlandı ve bu özelleştirme gerekçesi yapıldı; sonra da kâr eder duruma getirilerek özel sektöre devredildi! 2000’lere geldiğimizde sandık demokrasisi artık kitleleri daha kolay ikna edebiliyordu. Bundan sonraki hükümetler eliyle artık Cumhuriyet’in ekonomik kazanımlarının sömürüsüne eğitim, kültür, sosyal ve siyasi yönetim dönüşümleri de eklenmeye başladı.

Kendine yakın iktidarlar marifetiyle orduya, yargıya ve devletin hemen her köşesine sızan (Yayını da Sızıntı’ydı!) Nur Cemaati’nin Gülen Kolu’nun kurduğu silahlı örgüt, bir kere daha ABD himayesiyle saldırdı. Bu kez belki tam olarak başaramadı; ama Cumhuriyet’in bütün temel kurumlarında ve güvenliğinde onulmaz gedikler açtı.

4 yıl önce 16 Nisan 2017’de yapılan referandumla Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ucubesi o gedikten sızdı ve 9 Temmuz 2018’de uygulanmaya başladı. Bugün yaşasaydı açılışının 101. yılını kutlayacak olduğumuz, ulusal egemenliğimizin karargâhı Türkiye Büyük Millet Meclisi kapatıldı. Yasamanın kararnameler yoluyla çoğu, yargının cumhurbaşkanı atamalarıyla tümüne yakını ve yürütmenin atanmış bakanlar eliyle tümü cumhurbaşkanına devredildi. Böylece ulusal egemenlik ilan edilişinin 97. yılında resmen, 98. yılında fiilen son buldu.

“Ulusal Egemenlik”i koparılıp atılan “Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı”ndan elimizde sadece “Çocuk” kaldı. Şimdi artık 23 Nisan’ın bu son parçası saldırı altında. Atatürk’ün “Gençliğe Hitabe”si “dindar ve kindar” Necip Fazıl’ın karşı gençlik hitabesiyle değiştirilen; “And”ı ağzından, “Nutuk”u elinden sökülüp alınan çocuklarımız, ya kara çarşaflar içinde ilahiler söylüyor ya da özel öğretim kurumlarının çevrimiçi programlarında bayrak ve balon sallayarak “Çocuk Bayramı” kutluyor!

Asıl sorun, 23 Nisan’ın “Ulusal Egemenlik” kısmı demokrasicilik oyunuyla sökülüp atılırken “halk iradesi” deyip susanların, “Çocuk” kısmına “Atatürk peygamber değil, 23 Nisan’ı Çocuk Bayramı yapması yanlış, ben o balonları patlatıyorum!” diye efelenmesidir ki, onmaz yaramız budur!

Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramınız kutlu olsun!

“Ulus, Egemenlik ve Çocuk” için bir yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir